Türkiye, özellikle sinema ve yayıncılık sektöründe tanınmış bazı erkekler hakkındaki cinsel taciz iddialarıyla çalkalanıyor.

Kadınların sosyal medya üzerinden dile getirdiği iddialar, birkaç gün içerisinde çığ gibi büyüdü ve pek çok erkek sanatçının ismi taciz iddiasına karıştı.

Kadınların iddiaları, "kadının beyanı esastır" ilkesini yeniden gündeme getirdi.

Peki, eski bir Yargıtay içtihadı olan bu ilke ne anlama geliyor?

"Kadının beyanı esastır" ilkesi esasen "Cinsel şiddete maruz kalanın beyanı esastır" şeklinde genişletilebilir.

Kamuoyunda yaygın olarak bilinenin aksine, her konuda değil, daha çok cinsel suçlar söz konusu olduğunda gündeme geliyor.

Cinsel saldırı, çoğunlukla kapalı kapılar ardında ve şahit olmadan gerçekleşen bir eylem.

Kadının beyanı esastır ilkesi, delil yetersizliği olan durumlarda kadın veya çocuğun beyanı esas alınarak kovuşturma aşamasına geçilmesini ifade ediyor.

İlke aynı zamanda, kadın ve çocuğun beyanının yargılama aşamasında da delil niteliği taşıyabilmesi anlamına geliyor.

Ancak yargılamada genellikle tek başına yeterli sayılmıyor, buna ek deliller de sunulması isteniyor.

Peki, bu ilke masumiyet karinesine aykırı mı?

BBC Türkçe'ye konuşan hukukçular, iki önermenin birbirine tezat oluşturmadığı görüşünde birleşiyor.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Temsilcisi Gülsüm Kav, cinsiyet eşitsizliğinin ağır olduğunı hatırlatıyor, maruz kaldığı istismarı dile getirmesinin oldukça zor olduğunu söylüyor:

"Kadınların beyan ve ifşa dediğimiz yere varmaları hakikaten çok ağır bir şey yaşadıklarında mümkün oluyor. Bu ilkeyle kadını dile getirme konusunda güçlendirmek amaçlanıyor."

Adalet Bakanlığı yetkilisi ise çocukların beyanları söz konusu olduğunda bu ilkenin nasıl karşılık bulduğunu şöyle açıklıyor:

"Örneğin bir çocuk yaşıyla orantısız cinsel eylemlerle ilgili bilgi sahibiyse ya da karşı cinsle ilgili vücudunda bilmemesi gereken şeyleri biliyorsa, bu durumda hem dava açılması için hem de sanığın davada mahkum olması için yeterli olabilir."

'Masumiyet karinesine aykırı değil'

Avukat Hülya Gülbahar, ilkenin yargılama aşamasında da etkili olduğunun bizzat Yargıtay kararlarınca sabit olduğunu söylüyor:

"Kadının beyanı yargılama sırasında; hayatın olağan akışına uygun, samimi, tutarlı ve istikrarlı, mağdur ile bir husumetten kaynaklanmayan, olay ertesinde hemen tanıklarla paylaşılmış, doktor raporları ile belgelenmiş ve sanık tüm bunları çürütemedi ise hüküm esastır."

Gülbahar ayrıca Yargıtay kararlarına göre, ilkenin masumiyet karinesine aykırı olmadığını şöyle açıklıyor:

"Masumiyet karinesi, bir kişinin suçu sabit oluncaya kadar o kişiye suçsuz gibi davranmaktır. O yüzden kovuşturma aşamasında 'şüpheli', yargılama aşamasında 'sanık', cezayı aldıktan sonra 'suçlu' diyoruz. Yargılama yapılırken hangi kuralların uygulanacağının masumiyet karinesiyle ilgisi yoktur."

Peki "Kadının beyanı esastır" ilkesi kadınlar tarafından suistimal ediliyor mu?

Gülsüm Kav, "Kadınların yüzde 90'ı beyanında haklı olmuştur. Kadının beyanı esastırı kadının kötüye kullanması ihtimali olabilirse de bu çok zayıf bir ihtimal" diyor.

Kav, ilkenin tartışma konusu olduğu durumlarda "suyun bulandırıldığını" savunuyor:

"Hiçbir şeyin bilinemez olduğunu ve kadın beyanının da güvenilemez olduğu iddiası var. Bir prensibi bu şekilde tartışmalı kılmakla kadınlara çok ciddi bir zarar vermiş oluyor.

"İki kişinin dışında kimse bilemez demek, hiçbir şeyin açıklığa kavuşamayacağı ve her türlü taciz tecavüz davalarının bilinemezliğe sürüklenmesi riskini barındırıyor."

Hakimler ne diyor?

Yirmi sekiz yıl hakimlik yapan Eray Karınca, kadının cinsiyeti nedeniyle uğradığı bir şiddet söz konusu olduğunda, yargıcın bunu göz önünde bulundurması gerektiğini belirtiyor.

"Kadının zaten birçok olayda sessiz kaldığı, herhangi bir tavır geliştiremediği ve şikayetçi olamadığı düşünüldüğünde; kadının şikayetçi olması kovuşturma için yeterli görülür."

Karınca, Kastamonu'da yargıçlık yaptığı dönemde delil yetersizliği olan bir davadaki tutumunu şöyle anlatıyor:

"Kırk beş yaşlarındaki bir kadın tarlada çalışırken, 20'li yaşlarındaki bir erkek tarafından taciz edilmiş. Tarlada başka kimse yok, görgü tanığı yok, sadece iddia var."

"Sanık başlarda böyle bir suçu işleyecek intibası uyandırmıyordu. Fakat sonra kadın mahkemede bir konuşmaya başladı, tüm detayları anlattı. Ben de savcılığın tutuklama talebi olmamasına rağmen cezayı bastım."

Karınca, ilke ve masumiyet karinesi arasındaki ilişkiyi ise şöyle değerlendiriyor:

"Kadının böyle bir iftira atması için ortada bir neden var mı? Bu noktada sanığın suçsuzluğunu ispatlaması boyutuna giriliyor ama gerekirse de girilir. Çünkü ceza yargılamasında önemli olan maddi hakikatin bulunmasıdır. Burada masumiyet karinesinden ödün vermemizi gerektiren bir şey yok."

'Kadınlar şikayetçi olmak için cesaretlendirilmeli'

Eski hakim Mustafa Karadağ da cinsel suçlarda kadının beyanının önemli olduğunu çünkü ispat edilebilmesinin bir o kadar zor olduğunu ifade ediyor.

Karadağ, kadınların olaydan hemen sonra polise başvurmaları konusunda cesaretlendirilmeleri gerektiğini düşünüyor:

"Genelde sorunlar geç şikayetten dolayı çıkar. Olay olduğu an şikayet edilse mutlaka vücutta bir emare olur.

"Kadınlara 'şikayet edersem hakkımda olumsuz şeyler konuşulmaz, hukuk gereğini yapar, sadece benim istismarımı araştırır' güvencesinin verilmesi gerekiyor."

'Bu ilke Yargıtay'ın çok eski bir içtihatıdır'

BBC Türkçe'ye konuşan bir Adalet Bakanlığı yetkilisi ilkenin gerekliliğini şöyle açıklıyor:

"Korunma talep eden kişi, tedbir için aile mahkemesine veya savcılık veya kolluk birimlerine delil olmadan talepte bulunabilir. Tedbir kararı verilmesi için de delil aranmaz.

"Aynı iddialarla ilgili olarak soruşturma açılmasını da talep edebilir. Talep olmasa veya şikayet olmasa da bazı suçlar için savcı doğrudan soruşturma yapabilir, önemli olan suçun niteliğidir."

"Bu ilke Yargıtay'ın çok eski bir içtihatıdır ve der ki: Bir kadın ya da çocuk kendi şerefini ve namusunu da ortaya koyarak kendisine cinsel istismarda bulunulduğuna dair bir iddiada bulunmaz. O nedenle somut olayın özelliklerine göre değerlendirme yapılır."

Avukat Hatice Kaynak ise cinsel saldırı iddialarında delil bulmanın çoğu zaman oldukça zor olduğunu söylüyor:

"Bir kadın işe girdiği ilk gün patronu tarafından taciz edilmişti. Raftan bir şey almaya çalışırken patronu önce belinden tutup indirmiş, ardından öpmeye çalışmış.

"Ofiste ondan başka kimse yok, nasıl kanıtlayacaksınız? Sonra suç duyurusunda bulundu ve beyanı esas alındı, patrona ceza verildi."

Kaynak, delil bulunamayan durumlarda kadının böyle bir beyanda bulunurken herhangi bir menfaati olup olmadığının incelendiğini söylüyor.

'Çocukları da kapsıyor'

Kaynak, ilkenin çocukları nasıl kapsadığını dava dosyalarından örnekle anlatıyor:

"Beş yaşındaki çocuk bir gün resim yaparken, servis şoförünü otobüsün içinde çiş yaparken çiziyor. 'Neden otobüsün içinde çiş yapıyor?' diye sorulduğunda, 'Bilmiyorum, benim karşımda pantolonunu çıkarıp çiş yapıyordu' diyor.

"Meğer şoför çocuğun karşısında mastürbasyon yapıyormuş. Burada çocuğun beyanından başka elimizde hiçbir şey yoktu ama çocuğun çizdiği resim delil sayıldı ve yine ceza verildi."

Kaynak, özellikle ensest vakalarının aile içinde gizli kaldığını ve genellikle arkada iz bırakmadan gerçekleştirildiğini hatırlatıyor.

Dolayısıyla ensest mağduru kadın ve çocukların beyanının yargılamada belirleyici olduğunu söylüyor.

Adalet Bakanlığı yetkilisi ise çocukların beyanları söz konusu olduğunda bu ilkenin nasıl karşılık bulduğunu şöyle açıklıyor:

"Örneğin bir çocuk yaşıyla orantısız cinsel eylemlerle ilgili bilgi sahibiyse ya da karşı cinsle ilgili vücudunda bilmemesi gereken şeyleri biliyorsa, bu durumda hem dava açılması için hem de sanığın davada mahkum olması için yeterli olabilir."

'Masumiyet karinesine aykırı değil'

Avukat Hülya Gülbahar, ilkenin yargılama aşamasında da etkili olduğunun bizzat Yargıtay kararlarınca sabit olduğunu söylüyor:

"Kadının beyanı yargılama sırasında; hayatın olağan akışına uygun, samimi, tutarlı ve istikrarlı, mağdur ile bir husumetten kaynaklanmayan, olay ertesinde hemen tanıklarla paylaşılmış, doktor raporları ile belgelenmiş ve sanık tüm bunları çürütemedi ise hüküm esastır."

Gülbahar ayrıca Yargıtay kararlarına göre, ilkenin masumiyet karinesine aykırı olmadığını şöyle açıklıyor:

"Masumiyet karinesi, bir kişinin suçu sabit oluncaya kadar o kişiye suçsuz gibi davranmaktır. O yüzden kovuşturma aşamasında 'şüpheli', yargılama aşamasında 'sanık', cezayı aldıktan sonra 'suçlu' diyoruz. Yargılama yapılırken hangi kuralların uygulanacağının masumiyet karinesiyle ilgisi yoktur."

Peki "Kadının beyanı esastır" ilkesi kadınlar tarafından suistimal ediliyor mu?

Fotoğrafçılar, Besteciler ve Daha Fazlası: Sanat Dünyasında Taciz İfşaları Büyüyor
Fotoğrafçılar, Besteciler ve Daha Fazlası: Sanat Dünyasında Taciz İfşaları Büyüyor
İçeriği Görüntüle

Gülsüm Kav, "Kadınların yüzde 90'ı beyanında haklı olmuştur. Kadının beyanı esastırı kadının kötüye kullanması ihtimali olabilirse de bu çok zayıf bir ihtimal" diyor.

Kav, ilkenin tartışma konusu olduğu durumlarda "suyun bulandırıldığını" savunuyor:

"Hiçbir şeyin bilinemez olduğunu ve kadın beyanının da güvenilemez olduğu iddiası var. Bir prensibi bu şekilde tartışmalı kılmakla kadınlara çok ciddi bir zarar vermiş oluyor.

"İki kişinin dışında kimse bilemez demek, hiçbir şeyin açıklığa kavuşamayacağı ve her türlü taciz tecavüz davalarının bilinemezliğe sürüklenmesi riskini barındırıyor."

Hakimler ne diyor?

Yirmi sekiz yıl hakimlik yapan Eray Karınca, kadının cinsiyeti nedeniyle uğradığı bir şiddet söz konusu olduğunda, yargıcın bunu göz önünde bulundurması gerektiğini belirtiyor.

"Kadının zaten birçok olayda sessiz kaldığı, herhangi bir tavır geliştiremediği ve şikayetçi olamadığı düşünüldüğünde; kadının şikayetçi olması kovuşturma için yeterli görülür."

Karınca, Kastamonu'da yargıçlık yaptığı dönemde delil yetersizliği olan bir davadaki tutumunu şöyle anlatıyor:

"Kırk beş yaşlarındaki bir kadın tarlada çalışırken, 20'li yaşlarındaki bir erkek tarafından taciz edilmiş. Tarlada başka kimse yok, görgü tanığı yok, sadece iddia var."

"Sanık başlarda böyle bir suçu işleyecek intibası uyandırmıyordu. Fakat sonra kadın mahkemede bir konuşmaya başladı, tüm detayları anlattı. Ben de savcılığın tutuklama talebi olmamasına rağmen cezayı bastım."

Karınca, ilke ve masumiyet karinesi arasındaki ilişkiyi ise şöyle değerlendiriyor:

"Kadının böyle bir iftira atması için ortada bir neden var mı? Bu noktada sanığın suçsuzluğunu ispatlaması boyutuna giriliyor ama gerekirse de girilir. Çünkü ceza yargılamasında önemli olan maddi hakikatin bulunmasıdır. Burada masumiyet karinesinden ödün vermemizi gerektiren bir şey yok."

'Kadınlar şikayetçi olmak için cesaretlendirilmeli'

Eski hakim Mustafa Karadağ da cinsel suçlarda kadının beyanının önemli olduğunu çünkü ispat edilebilmesinin bir o kadar zor olduğunu ifade ediyor.

Karadağ, kadınların olaydan hemen sonra polise başvurmaları konusunda cesaretlendirilmeleri gerektiğini düşünüyor:

"Genelde sorunlar geç şikayetten dolayı çıkar. Olay olduğu an şikayet edilse mutlaka vücutta bir emare olur.

"Kadınlara 'şikayet edersem hakkımda olumsuz şeyler konuşulmaz, hukuk gereğini yapar, sadece benim istismarımı araştırır' güvencesinin verilmesi gerekiyor.

Karadağ, kendi dava tecrübelerinden hareketle, kadın ve çocukların güçlükle başına gelenleri anlatabildiğini söylüyor:

"Yetmiş iki yaşındaki bir kadının başına gelenler, kapının önünde üzgünce otururken tanımadığı bir kişinin kendisine iyi olup olmadığını sormasıyla ortaya çıktı."

"Olayı anlatırkenki ağlamasını dinlediğiniz zaman, kadının beyanı esastır ilkesine bir anlamda inanmak zorundasınız."

"72 yaşındaki bir kadın neden tutsun da aynı köyde yaşayan birisi hakkında böyle bir suç atsın?

"Beş yaşındaki bir çocuk niye hiçbir erkekten korkmuyor da amcası geldiğinde korkuyor?"