Hayalet Kuartet ve Hah!

“Hayat romanlardan daha tuhaf” diyordu Selçuk Altun. Sahi, hayat sadece romanlardan değil, günümüzdeki siyasal yönetimden de tuhaf; insanın “tevafuk” diyeceği geliyor bazı şeylere.

Arter’de, Hera Büyüktaşçıyan’ın yeni açılan “Hayalet Kuartet”i, öyle bir zamana denk geldi ki… Siyasal iktidar tarihi ve doğal bütün değerleri sadece “para” olarak gördüğünden, kültürel varlıkları korumak yerine yıkmak için yasa çıkarıyor, tüm itirazlara rağmen. Belediyelerin bir görevi de o yerleşim biriminde yaşayan insanların kültürel gelişimini de sağlamaktır. Ancak siyaset gelişim yerine, rakip partide diye yerel yönetimlerin elinden her şeyi alma sevdasında. Yasa tasarısı Komisyondan, birkaç gün önce geçti. Gazhane’den Feshane’ye, Casa Botter’den Silo’lara, Tersane’den Bulgur Palas’a ve daha birçok sanat kültür alanına (bir bakıma insanların nefes alabileceği ender, betona gömülmemiş alanları) birçok değer kamudan uzaklaştırılmaya çalışılıyor.

Kültürel çeşitlilik ve özgürlükler tehdit altında

Her şey değişir, her şey gelişir ama kültürel çeşitlilik ve özerklik geçmişten geleceğe bir hafızadır. O hafızayı kaybetmek gelişimin ve değişimin de yavaşlamasına hatta sapmasına yol açabilir. Siyasal iktidar, kendini, milliyetçi ve muhafazakâr olarak nitelese de yaptıkları ne milliyetçiliğe -ki, medeniyetler beşiği, kültürler kavşağı İstanbul’da binlerce yıldır süregelen yaşam tümüyle hepimizindir, dar kalıplara sığdırılamaz- ne de muhafazakârlığa uyuyor. Ekonominin giderek daha da batağa saplanmasıyla para peşinde koşan iktidar ülkenin neredeyse yüzde 90’ına varan alanını maden arama ruhsatı vererek katline yol açıyor. Sadece maden değil, ormanlar da kesiliyor, dereler de kurutuluyor, denizler de kirletiliyor, hava da…

Hera Büyüktaşçıyan, doğup büyüdüğü Kurtuluş ile Tarlabaşı arasında, Dolapdere’de Arter’de, bilinçli veya bilinçsiz kaybedilen kültürel değerleri kendince yorumluyor. Hava, su, toprak, ateş bildiğimiz gibi yaşamın özü… Büyüktaşçıyan, duygulara seslenerek kaybettiklerimizin aslında yaşamlarımız olduğunu vurguluyor.

Sanatın gücü…

Sanat, genel anlamda duygulara seslenen bir araçtır, sanatçıların elinde. Kimi resim yapar, kimi heykel yontar, kimi müzik üretir, kimi dans eder, kimi film çeker, kimi yazar; ama hepsi izleyicilerinin (okurlarının) duygularına seslenir. Hera Büyüktaşçıyan, geçmişten bugüne gelebilen malzemelerle yok edildiği için bir daha asla göremeyeceğimiz, bilemeyeceğimiz değerlerin önemini sergiliyor; tabii anlayana. Kavramsal ve görsel yapıtların arasında siz(ler) gezerken o duyguları içinizde güçlendireceksiniz. “Anlamayanlar” ise zaten duymayacak, görmeyecek, okumayacak bile… Nilüfer Şaşmazer’in küratörlüğünde hazırlanan sergi çıkışında, benim de yaptığım gibi siz de Tatavla sokaklarında geçmişin dinginliğini arayacaksınız.

Bir de grup sergisi…

Arter, büyük bir sanat merkezi. Aynı anda birçok sergiye ev sahipliği yapıyor. Sürekliliği olanların yani sıra dönemsel olanlar da var; Özgür Atlagan, Pauline Boudry ve Renate Lorenz, Anetta Mona Chişa ve Lucia Tkáčová, Selin Davasse, Burak Delier, Braco Dimitrijevic, Cem Örgen, Serra Tansel, Berkay Tuncay, Sinan Tuncay, Kubilay Mert Ural’ın yapıtları Delfin Öğütoğulları’nın küratörlüğünde buluşmuş. “Hah!” adlı bu grup sergisi de farklı açılardan yine iktidarı eleştiriyor. “Hah!”ta da aynı duygular öne çıkıyor. Sanatçılar maddi ve içsel mücadelelere kendi alanlarından bakarak katılıyor.

9 Ağustos 2026’ya kadar gezilebilir…