Sosyal gerçekçi sinemanın yaşayan ustası Ken Loach, 2019 yapımı Sorry We Missed You (Üzgünüz, size ulaşamadık) filmiyle günümüz işçi sınıfının görünmez yaralarını bir kez daha perdeye taşıyor. Ben, Daniel Blake (2016) ile İngiltere’deki sosyal güvenlik sisteminin yarattığı adaletsizliği tartışmaya açan Loach, bu kez de “gig economy” yani parça başı iş düzeninin yarattığı sömürüye odaklanıyor.

Film, İngiltere’nin Newcastle kentinde yaşayan Turner ailesinin hikâyesini anlatıyor. Baba Ricky, borçlarını kapatıp ailesini daha iyi bir yaşama kavuşturma umuduyla kuryelik işine girer. “Kendi işinin patronun olacaksın” vaadiyle sunulan bu iş, aslında Ricky’yi ağır bir borcun ve insafsız bir çalışma düzeninin içine sürükler. Anne Abby ise yaşlı ve hasta bireylere bakım hizmeti vermektedir, ancak kendi emeğinin karşılığını hiçbir zaman tam olarak alamaz.

Çocukları Seb ve Liza Jane ise bu ağır yükün sessiz tanıklarıdır. Baba evde yoktur, anne sürekli yorgundur, aile giderek çözülmeye başlar. Loach, aile bireylerinin her birini neoliberal düzenin farklı cephelerinde sıkışmış karakterler olarak kurgular.

Neoliberal Masalın Çöküşü

Ricky’ye verilen “kendi işinin patronun olacaksın” sözü, aslında modern kapitalizmin en büyük yalanlarından biridir. Kamyonetini bankaya borçlanarak alır, sigortasız çalışır, hastalanma ya da izin alma gibi hakları yoktur. Loach, bu sistemin işçiyi bir makineye indirgediğini, insanlığını elinden aldığını gözler önüne serer filmde. Abby’nin bakım işindeki koşulları da aynı sömürüyü başka bir cepheden göstermektedir: görünmeyen, değeri bilinmeyen ve duygusal yükü ağır olan emeği.

Aile Dramından Toplumsal Gerçeğe

Film, yalnızca bir aile trajedisi değil, milyonlarca emekçinin ortak hikâyesidir aynı zamanda. Ricky’nin iş kazası geçirmesi, Abby’nin yorgunluktan tükenmesi, Seb’in okulda sorunlar yaşaması… Tüm bunlar, bireysel zorlukların ötesinde sistemin işleyişini eleştiren güçlü metaforlar olarak öne çıkar. Loach, kamerayı bir ailenin içine yerleştirerek neoliberal düzenin toplumsal ve duygusal tahribatını somutlaştırır.

Belgesel Tadında Gerçekçilik

Loach’un sinemasının ayırt edici yönü olan doğal oyunculuk ve yalın anlatım, bu filmde de en güçlü haliyle hissedilir. Senaryosunu yıllardır birlikte çalıştığı Paul Laverty’nin yazdığı film, adeta bir belgesel gerçekliği taşır. Diyaloglar yapaylıktan uzak, mekanlar günlük hayatın içinden seçilmiş, karakterlerse sıradan insanların yüzlerinden alınmış gibidir. Bu sadelik, izleyiciye “Bu hikâye yalnızca onların değil, bizim de hikâyemiz” duygusunu geçirir.

Sonuç: Umutsuzluğun Çığlığı

Sorry We Missed You (Üzgünüz, size ulaşamadık), işçi sınıfının görünmez çilesini anlatırken izleyiciye ağır bir duygusal yük bırakır. Loach, yine çözümden çok teşhir etmeyi tercih eder: modern kapitalizmin parlak vaatlerinin ardında, sömürü, güvencesizlik ve parçalanan hayatlar vardır. Film, izleyicisini rahat ettirmez, aksine rahatsız eder. Ama belki de Loach’un sineması tam da bu noktada en güçlü etkisini yaratır: seyircisini uyandırır, düşündürür ve harekete geçmeye çağırır.

Oscarlı yönetmen 8 yıl sonra yeni filmi ile seyircisiyle buluştu
Oscarlı yönetmen 8 yıl sonra yeni filmi ile seyircisiyle buluştu
İçeriği Görüntüle