“Bazı çocukların gelişimini gözlemleyemedik, çünkü yaşam hakları ellerinden alındı.”diyor ODTÜ’lülerin 2025 mezuniyet töreninde açtığı pankart. Grand Kartal Otel’de kaybettiğimiz melekler... Adalet yerini bulacak... Üstümde gezinen, denize dalıp, göğe uçan martılarda ve kalbimde siz kanat çırpıyorsunuz.

Yazı geçirmek ve ruhumu dinlendirmek için bulunduğum adada internet çok yavaş. Neredeyse 80’lerdeki gibi modem üzerinden bağlanacağız. İki gün internet tamamen gidiyor. O iki gün haber takip edemediğim içinelimi ayağım birbirine dolanıyor. Üstelik o iki gün, Türkiye’nin en büyük toplu can kayıplarından biri olan, 78 kişinin hayatını kaybettiği, 133 kişinin yaralandığı ve ortalama 15 gün sürmesi beklenen Grand Kartal Otel Yangını’nın davasının ilk iki gününe denk geliyor.

Bu davada, 19’u tutuklu olmak üzere toplam 32 kişi yargılanıyor. Aralarında otel sahipleri, yöneticiler, Bolu Belediyesi yetkilileri ve teknik personel dahil, 13 sanık için; 78 kez olası kastla adam öldürme ve kasten yaralama suçuyla toplam 1998’er yıl hapis talebi ve 19 sanık için; bilinçli taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olma suçuyla toplam 22 yıl 6’şar aya kadar hapis talebi isteniyor.

Ah o aileler... Ah kalbim... Davayı nasıl takip edemem? Lütfen, şu dava uzamadan sonuçlansın, etkilenen onlarca ailenin, çocuklarını, torunlarını, eşlerini gömen, kendileri de bu hayatta diri diri gömülen insanların içindeki hiç sönmeyecek olan yangın bir nebze azalsın. Bizim toplum olarak adalete inancımız artsın. Lütfen...

Siz, nasıl nefes alıyorsunuz?

On beş dakikada bir gelişmeleri takip etmek için elim telefonuma gidiyor ve her seferinde internet olmadığını fark edip öfkeleniyorum. Öfkelenmemeliyim... Bekleyebilirim. Nefes... Yok alamıyorum. Nefessiz kalarak ölen 78 canın davası var bugün, ne nefesi... Elbette sonucu öğreneceğim. Durmadan haber takip etmesem de adaletin tıkır tıkır işleyeceğine güvenmeliyim. Güvenemiyorum. Bırakamıyorum kendimi... Böyle zamanlarda hep yaptığım gibi kendimi yürümeye vuruyorum. Telefonu da evde bırakıyorum. Yalın ayak toprağa basıyorum. Yumuşak, ılık toprağa, çayıra, çimene basarak dikkatimi dağıtmaya çalışıyorum. Üzüntü, stres, bedenimden yavaş yavaş toprağa akıyor, bir nebze sakinleşebiliyorum. Nefes... Oksijen... Oh... Çakıl taşlarına bastığımda ayağımın altı hafiften acıyor. Beynim gerçekliğe bir dönüş yapıyor. Tekrar nefes alamıyorum. Nefes almaktan utanıyorum! Vicdansız sanıklar, siz nasıl alıyorsunuz?

Davanın ilk iki günü ile ilgili gelişmeleri telefonda arkadaşlarımdan alıyorum, geri kalan süreci de gün gün gözyaşları içinde takip ediyorum. Bu hafta dava ile ilgili gelişmeleri, yakınlarını kaybedenlerin ifadelerini özetlemeye karar veriyorum. Yazıyı yazmak için bilgisayarımın başına oturuyorum. Ilık bir rüzgar esiyor, tepemde martılar çığlık atıyor; ailelerin çığlıkları, isyanları, adalet arayışları uzaklardan buralara kadar geliyor, kulaklarımda yankılanıyor.

“Kimseye haber vermeyin, kendi aramızda halledelim”

“Vicdan azabı çekiyorum ama fiilen genel müdür değildim” – Otel sahibi Halit Ergül’ün damadı Emir Aras savunmasını yapıyor.

“Benim kusurum yok” – Otel sahibi Halit Ergül, “Benim kusurum yok” diyerek sorumluluğu reddediyor. Belediye ve itfaiye yetkilileri, denetim eksikliklerini kabul etmiyor.

“Kimseye haber vermeyin, kendi aramızda halledelim” – Otel müdürü Zeki Yılmaz’ın yangın anında bu sözleri söylediği iddiası, tanıklar tarafından doğrulanıyor.

“Alarm sesi duymadım” – Yangın alarmı çalışmadı, tatbikat yapılmadı, personel eğitimsizdi. Hepsi otel çalışanları tarafından doğrulanıyor.

“İtfaiyeye kendi muhasebe odasını gösterdi” – Otel yöneticisinin kurtarma sırasında kendi ofisini işaret ettiği iddiası, tanık ifadelerinde yer alıyor. Yangın raporuna müdahale edilmek istendiği de ortaya çıkıyor.

“Yangın dedektörleri sigara içildiği için kapatılmıştı” – Otel çalışanları, dedektörlerin bilinçli şekilde devre dışı bırakıldığını anlatıyor. İş güvenliği uzmanı yoktu, yağmurlama sistemi hiç kurulmamıştı.

“Grill plate cihazı saat 00.30’da açılmamalıydı” – Yangının başladığı mutfak ekipmanının termostatı arızalıydı. Tanıklar, cihazın o saatte çalıştırılmasının büyük hata olduğunu söylüyor. Muhasebe müdürü“Yeni ızgara talep edildi ama alınmadı” diyerek ihmali doğruluyor. Gaz sistemi teknisyeni “Proje yoktu, cihaz vardı ama çalışmadı” diyerek sorumluluğu reddediyor.

“Ölmek temizliktir, siz her gün inleyin”

“Bu dava bütün milletin davasıdır” – Danıştay Başkanı Abdurrahman Gençbay, oğlunun içeride insanları kurtarmaya çalışırken hayatını kaybettiğini anlatıyor ve “Türkiye buradaki yargılamayı takip ediyor, bu dava bütün milletin davasıdır. Burada adil, tarafsız, yansız kararın çıkacağına olan inancımız tamdır. Böyle bir kararın ardından artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, 78 evladımız boşuna yanmış olmayacak.” diyor.

“Ölmek temizliktir, siz her gün inleyin” – Yangında kızını, damadını ve iki küçük torununu kaybeden Gülşen Boncuk “Ben istiyorum ki siz ölmeyin; her gün, ’78 kişinin katiliyiz’ diye inleyin” diyor. Öyle ya adalet sadece mahkeme kararı değil vicdandır ve ilahi adalet de vardır.

“İs kokusuna bağımlı oldum” – Yangında oğlu, gelini ve iki küçük torununu kaybeden Sıdıka Ersin Doğan “Onların pijamalarını yıkamıyorum, kokluyorum. Evlerine gidiyorum, hepsinin yastıklarını kokluyorum. Onlarla iletişimim artık kokuyla. En son yangında üstlerinden çıkan malzemeleri getirdiler. Bir de onları kokluyorum. İs kokusuna adeta bağımlı oldum. O koku geçecek diye korkuyorum.” diyor.

“Anne seni çok seviyorum!”

“Ölmekten değil, ölmemekten korkuyorum” – Sıdıka Ersin Doğan aynı zamanda eşinden başka kimsesinin olmadığını belirtiyor; “Ölmekten değil, ölmemekten korkuyorum. Çok yalnız kaldım. Bu acıyı hissedin.” diyor.

“Resimlerle konuşuyorum” – Yangında oğlunu ve iki torununu kaybeden Gülüzar Sarıtaş çocuklarının isimlerini duyunca beyninin karıncalandığını dile getiriyor, “Vicdansızlar, katiller. Hepsinden şikayetçiyim, en ağır ceza hangisiyse çarptırılmalarını istiyorum. Sabah kalkıyorum, resimlerle konuşuyorum.” diyor.

“Anne seni çok seviyorum” – Yangında çocuklarını kaybeden anne Duygu Can, oğlunun öleceğini bilerek kendisine attığı ses kaydını mahkemede dinletiyor: Anne seni çok seviyorum! Can, aynı zamanda herkesten şikayetçi olduğunu, o gece yaşananların görev kusuru değil, insanlık kusuru olduğunu söylüyor.

“Banyoda ölümü bekledik” – Yangında yaralanan 19 yaşındaki Sevgi Selvi, oda arkadaşlarının reşit olmadığını, onları avutmaya çalıştığını, banyoda ölümü beklediklerini, sonra başka odaya geçtiklerini, çarşafları bağlayarak sarkıttıklarını ve başka otelin çalışanlarının getirdiği merdivenle kurtulduklarını söylüyor.

“Çocuklarıma kefen bile nasip olmadı!”

“Çocuklarıma kefen bile nasip olmadı” – Yangında kızı, damadı ve iki torununu kaybeden Ayşe Ekici 20 saat boyunca çocuklarını bulamadıklarını, oğlunun kendisini arayarak ‘Anne, ablamları Ankara’da bulduk.’dediğini, çocuklarını poşete koyduklarını, kefen bile nasip olmadığını göz yaşları içinde anlatıyor.

“Kızım 12’inci kattan atlamış” – Yangında kızını kaybeden Hasan Ermanoğlu, resepsiyon görevlisi tutuksuz sanık Yiğithan Burak Çetin kızını uyandırsaydı, kızının diğer odalarda kalanları kurtarabileceğini dile getiriyor. “Yangından haberdar olunca koşarak gittim, kızım ambulansın içinde yatıyordu. 12’nci kattan atlamış. Onu öyle görünce bayılmışım.” Diyor.

“Hayatımı elimden aldınız” – Yangında kızını ve eşini kaybeden Hilmi Altın, “Bazen kafayı yeme noktasına geliyorum ama yemeyeceğim çünkü hak ettiğiniz en ağır cezaları aldığınızı göreceğim. Otel yönetimi zaten canilik örneği gösterdi. Ben de işletme yöneticisiyim, hayatımda bu kadar çok zırvayı, yalanı bir arada görmedim. Midem bulanıyor. İnsanlık kırıntısı görmek istedik, onu dahi göremedik.” Diyor.

“Bu kızımı son görüşüm oldu!”

“Bu kızımı son görüşüm oldu” – Yangında eşini ve küçük kızını kaybeden Yaprak Yeşilada Yalçın “Camı açınca içeriye duman doldu, nefes alamıyorduk, koridora çıktık. Bu benim kızımı son görüşüm oldu, odadan çıkarken ‘Ölmek istemiyorum.’ Dedi. Koridor kapkaranlıktı ciğerlerimin yanmaya başladığını hissettim, bilinç kaybı yaşadım ve kendimi başka bir odada buldum. Beni oraya taşımışlar. Etrafa baktım büyük kızım yanımdaydı. Kızımın cep telefonundan eşimi aradım, sadece bir yan odaya geçebilmiş, ‘Kapatmam lazım.’ Dedi ve bu benim eşimle son konuşmam oldu.” Diyerek yaşadıklarını anlatıyor.

“Kızımı yok şekilde aldım” – Yangında kızını kaybeden ve bir torba ile cesedini teslim alan Süleyman Nazik, “Defalarca olmayan kızımın telefonunu çaldırdım. 21 Ocak sabahından itibaren elimde hiçbir şey kalmadı.” Diye konuştu.

“Otel yönetimi otelden çıkarken yan odasındakileri bile uyandırmamıştır” – Yangında 15 yaşındaki oğlunu kaybeden Gözde Ezgi Çilingir Bağcı, olay günü “tabut otel” olarak nitelendirdiği işletmede 78 insanın hayatını kaybettiğini anımsatarak, “Otel yönetimi otelden çıkarken, yan odasındakileri bile uyandırmamıştır. Bu nasıl bir caniliktir anlamak mümkün değil. Burada dinlediklerimiz, acılarımızla dalga geçmektir.” Şeklinde ifadesini kullanıyor.

“Çok yaşayacağımı zannetmiyorum”– Yangında oğlunu kaybeden psikiyatrist Vahap Ozan Kotan, olaydan sonra her gün uyku ilacı kullandığını, oğlu Ömür’ün ve diğer canların yangında yaşadıklarını düşünerek uyuduğunu, çok yaşayacağını ummadığını ve bir gün oğluna kavuşacağını ifade ediyor.

“Çocuğumun cansız bedenine ulaşabilmek için 79 fotoğrafa baktım.”

“Çocuğumun cansız bedenine ulaşabilmek için 79 fotoğrafa baktım.” – Yangında kızını kaybeden Mesude Turan, “O fotoğraflara tek tek bakmak zorunda kaldım. Kızım piliç dorsesinin içindeymiş. Onu ceset torbasının içinden aldım. O günden beri nefes almak zor geliyor bana, uyuyamıyorum.” Diyor.

“Senin karşı odanda benim annem, kardeşim, yeğenim uyuyordu.” – Yangında kardeşini, annesini ve yeğenini kaybeden Bülent Akişli, “Emir Aras gözümün içine bakar mısın? Bugün sabah kamera kayıtlarını izledim. Diyordun ya ‘Kapıları çaldım, bağırdım.’ Hiç alakası yok, kapıyı açtın, telefonla dışarı çıktın, içeri girdin, eşini ve çocuğunu aldın, o masum insanlara sesini bile çıkarmadan çıkıp gittin. Sen 7. Katta yatarken benim annem, kardeşim ve yeğenim de 7010 numaralı odada yatıyordu vicdansız, aynı koridordasın. İçimiz öyle yanıyor ki…” diyor.

“2025 yılından kar tatiline giderken babam ve kardeşlerim nasıl ölür?” – Yangında babası ve iki kardeşini kaybeden Pelin Türkmen “Böyle ölünür mü? Kardeşim 23 yaşındaydı. Tanıdıklarına yardım için ses kaydını göndermiş. Çünkü çocuk inanamamış 2025’te bir otel yangınında ölebileceğine.” Diyor.

“Emir Aras’ın kaldığı 7. Katın güvenlik kamera kayıtları izlendi” – Kayıtlarda, Aras’ın odasından çıkarak koridorun sonuna kadar gittikten sonra odasına geri döndüğü, eşi Elif Aras’ın da kapıdan koridora baktığı, bir süre sonra Emir ve Elif Aras ile çocuklarının hızlı şekilde odadan çıkarak koridordan merdivenlere koştuğu görülüyor. Bülent Akişli’nin dediği gibi kimseye haber vermeden... Ah ki ne ah!

“Bazı çocukların gelişimini gözlemleyemedik, çünkü yaşam hakları ellerinden alındı.”

Gözümün önüne orantısız zekalarıyla her sene mezuniyet törenlerini dev bir protesto geçidine dönüştüren canım ODTÜ’lülerin, 2025 mezuniyet töreninde açtığı pankartlardan biri geliyor: “Bazı çocukların gelişimini gözlemleyemedik, çünkü yaşam hakları ellerinden alındı.”. Bu pankartın üzerinde Ahmet’in, Narin’in ve sığabildiği kadar yaşam hakkı elinden alınan çocuklarımızın resimleri var. Ben de burada isimlerini tek tek sayarak, Grand Kartal Otel’de katledildikleri için gelişimlerini gözlemleyemediğimiz çocuklarımızı anmak istiyorum. Nur içinde yatın melekler... Adalet yerini bulacak... Üstümde gezinen, denize dalıp, göğe uçan martılarda ve kalbimde siz kanat çırpıyorsunuz.

Alya Turan, Vedia Nil Apak, Nehir Sarıtaş, Ömür Kotan, Ayşe Maya Doğan, Vedat Çetiz, Mina Akişli, Alican Boduroğlu, Elif Nas Boduroğlu, Eren Bağcı, Doğa Doğan, Mavi Doğan, Pera Suyolcu, Demir Tüzgiray, Defne Tüzgiray, Doruk Sarıtaş, Elif Derin Yalçın, Atlas Kaan Tokcan, Kemal Tokcan, Özüm Karataşlı, Esat Çetiz, Sedat Çetiz, Kerem Güngör, Lalin Doğan, Oya Kanpolat, Ala Dora Türkmen, Pelin Güngör, Dila İnal, Ela İnal, Sümeyye Güner, Bekir Sadık Gültekin, Muhammed Selim Gültekin, Yusuf Sinanettin Gültekin, Alya Altın, Ela Dayı, Buse Dayı

Davayı takip etmek için IG hesabı: @baskacanimizyok

Anadolu Ajansı Hakan Fidan'ın konuşmalarını neden düzeltiyor?
Anadolu Ajansı Hakan Fidan'ın konuşmalarını neden düzeltiyor?
İçeriği Görüntüle