Yaşananlar, bire bin katılarak aktarılır, giderek efsaneye dönüşür kişi ve idol olur zaman içerisinde. 12 Mart döneminde, ’68’lilerin, tüm dünyada esen özgürlük rüzgârıyla Türkiye’de de harekete geçtiği dönemde, belki de (teorik anlamda) çok az şey bilerek önderler de çıktı… Biri İlhami Aras’tı onların. “Biri yüz bir yaptılar” diye anlattığı (Kurtuluş Kendini Anlatıyor, “Kurucular 1”, Dipnot Yayınları, 2016) sözlü tarih dizisindeki o olay kulaktan kulağa büyümüştü.

12 Mart’tan hemen önce, kadim üç arkadaş İlhami Aras, Mahir Sayın, Kemal Kaçaroğlu, -kendi deyişiyle- “çatlama patlama” yapmak için bir araba kaçırırlar ve polis peşlerine düşer. Araçtan atlayıp da polisleri durdurmak isteyen İlhami, taşa denk gelince beyin travması geçirir. Arabadakiler de yakalanır, ama onun haberi yoktur… Buraya kadarı tamam, sonrası… Sonrası efsane zaten. Mahkemede soruyorlar… Evet, araba kaçırdım, evet, bir örgüt bu, evet, devrim yapacaktım… Hangi örgüt? Benim örgütüm. Başkanı kim? Ben! Yardımcısı? Ben. Militanları… Ben! “Tek kişilik örgüt mü olur, oğlum?” Tek kişilik örgüt olmazsa, beni örgütten yargılayamazsınız. Beraatımı istiyorum.”

Ne düşünüyorlar?

Böyle tanıdık İlhami Aras’ı, daha doğrusu böyle öğrendik… Tanışmamıza gelince… Aradan 20 yıl kadar geçmesi gerekti. Bir televizyonda çalışıyordum. 12 Eylül tutsakları, yasal birtakım değişiklikler sonrası tahliye edilmeye başlandı. Birçok şey değişmişti yaşamın içerisinde… İçerideki insanlar 20 yıl, önceki gizliliklerini/kaçaklıklarını da düşünürseniz daha uzun süre kopmuşlardı gündelik yaşamdan. Şimdi, dışarı çıktıklarında bıraktıkları dünya ile karşılaştıkları dünya arasında ne fark var? Nasıl bir değişim yaşanmış? Neler yapmak istiyorlar veya yapacaklar? Böyle bir program hazırlıyordum; İlhami Aras’ı buldum, başka insanları da (ama Bülent Forta, ben bıraktım her şeyi, beni katma demişti)…

Tabii, bir tedirginlik var… olacak, olmalı zaten onun için böylesi bir program düşünmüştüm. Neleri ne kadar, niye, nasıl anlatmalı, bilemiyor doğal olarak. İlhami Aras’a, bir referans verdim. Rahatladı ve anlattı. Bakmayın anlattı dediğime… “Sözlü tarih” çalışmasında bile temkinliliği elden bırakmamış, apaçık belli.

Tartışmalar, çatışmalar…

THKP/C’nin “Kaptan”ı İlhami Aras, Mahir Çayan takmış o adı… Futbolcu olduğu için okul takımının sorumlusu yapılmış (öyküsü uzun, Kurtuluş Kendini Anlatıyor Sözlü Tarih ciltlerinde birbirini tamamlayan çok anekdot var, oradan okumanızı salık veririm). Neler yaşanmış, tartışmalar, bölünmeler, olaylar, çatışmalar, sol içi kavgalar…

İçeride, gerek okumaya ve tartışmaya zaman buldukları gerekse geleceğe yönelik düş(ünce)leri geliştiği için “Yol Ayrımı” ve “Ulusal Sorun” ile çıkıyorlar toplumun karşısına. Bir de ilke ekliyorlar antifaşist, antiemperyalist olmanın yanına: Antişövenist. Örneğin Dev-Genç’ten ayrılıklarının (daha Devrimci Yol yok, o sonra) sudan bir sebep olduğunu anlatıyor, diğer anlatanlar da benzer şeyler söylüyor. Ama ortam, bıraktığınız yerde durmuyor ki, bire bin katılarak aktarıldığı için ilk büyük ayrılık doğuyor…

Birlikten yana oysa İlhami ve arkadaşları. Başından beri öyleler. Kurtuluş olarak çıktıklarında da “ilkelerde savaş, devrimci kardeşlik” savsözleri. 12 Eylül sürecinden sonra da sürdürüyorlar bu inançlarını. İlhami Aras da içlerinde; BSA, BSP, Kuruçeşme Toplantıları, ÖDP, HDK hep aynı inançla, aynı düşünceyle oluşturuluyor.

Sevmeyen var mı(ydı)?

Çok uzattım değil mi, İlhami Aras, sevildiği kadar sayılan, sayıldığı kadar güvenilen, güvenildiği kadar benimsenen biriydi. Nasılsın sorusuna, “Mazbut” deyişi (Filistin ve Suriye’de kaldıkları dönemden alışkanlığıydı Arapça sözcükler) unutulur mu? Selamünaleyküm, aleykümselam sözlerinin de “barış” anlamına geldiğini, buna bağlı olarak da kullanılmasının başkalarına bırakılmaması gerektiğini yinelerdi…

Yazdım, yazdım… yetmedi. Uzattım diye sildim. Kısa yazmak gerektiği kesin, kesin olmaya da, mümkün mü, üç cümleye sığması İlhami Aras’ın? Doğanın kucağına yatırmaya yüzlerce insan omuzlarında götürdü. 68’liler, 78’liler, Z kuşağı, Alfa kuşağı, Beta kuşağı, X-Y-Z kuşağı, dijital dönem kuşağı… kadınlar, gençler, milletvekilleri, tanıdığı tanımadığı insanlar hep bir ağızdan hem alkışladılar hem slogan attılar. Birlikten yanaydı, son yolculuğunda da o birliği sağladı… “Kaptan”a sözümüz Devrim olacak! sloganı da kanıtı.