Günlük, hemen herkesin tuttuğu, tutmaya heves ettiği, ama sonunu getiremediği; aslında sosyal ve kültürel olarak belirleyici olan bir tür. Her ne olursa olsun, içinde yorum ve/veya görüş, düş(ünüş) olmasa da bir dönemi, o dönemin koşullarını, duygularını, işleyişini anlatır. Özellikle de araştırmacılar, tarihçiler, sosyologlar ile siyasetçiler için önemli ipuçları barındırır. Sanki eskiden daha çok günlük tutulurdu, şimdilerde -besbelli, kayıt tekniklerinin gelişmesinin etkisi de çok- pek tutulmuyor. Tabii ki notlar alınıyor, tabii ki görüş ve düş(ünüş) kayda geçiriliyor. Defterler dolusu günlük pek kalmadı. Bilgisayarla tutulanların ise onları tutanlar tarafından da ‘beğenilmediğini’ yeni günlüklerin yayımlanmamasından anlıyoruz. Kısa hikâyecilerimizden Ömer Seyfettin de günlük tutanlardan…

Kitabı yayına hazırlayan M. Sabri Koz, “Okuma yazmayı öğrendiğim günden beri ‘And’ ve ‘Kaşağı’ hikâyeleriyle benim için duygusallık, hatta biraz da ‘aşırı duygusallık’ ve Türkçe güzelliği ile anıtlaşan Ömer Seyfettin”in ta başından beri edebiyat dünyamızda yer etmiş, kendi deyimiyle, rûznâme”lerini, güncel dille günlüklerini, Ataç’ın önermesiyle “günce”lerini takip ettiğini söylüyor. Tabii, onları bulup, düzenlemek, sıralamak, daha önceki yayınlardaki olası çeviri eksik ve hatalarını da bularak yeniden edebiyatseverlere sunmak istediğini de…

Ömer Seyfettin, günlük tutmayı seven ama başlayıp bir kenara atan sonra tekrar yazma hevesine kapılıp yeniden yazmaya koyulan bir insan; kendi ifadesine göre, başlayıp da sonunu getiremediği birkaç günlüğü daha varmış. M. Sabri Koz, Seyfettin (ve Alangu) ailesinin bilgi ve belgelerini elinde tutan yeni kuşak üyeleriyle görüşerek, adı “Kayıp Defter”e çıkmış, son günlüğünü bulup yayıma hazırlamış. Hazırlık süresince başına gelenleri kitapta okuyunca, kâğıda yazmanın ne denli önemli olduğunu sizler de kabul edeceksiniz; her ne kadar internette hiçbir şey kaybolmaz deseler de bazı bilgi ve belgeler bir daha hiç bulunmamak üzere silinip gidebiliyor.

Dili yalın, kendisi cinsiyetçi

Ömer Seyfettin, kendisini arşıâlâya çıkaranlar kadar eleştirenler, beğenmeyenler, “Türklerin en büyük hikâyecisi” olarak niteleyen Mehmet Emin Yurdakul gibilerle, Faruk Nafiz Çamlıbel gibi “Ömer Seyfettin’i biz edebiyat dairesi dâhiline kabul etmiyoruz” diyenler arasından sıyrılıyor. Farklı düşünceleri var, Darwin’i savunuyor. Türkçenin yalın kullanılmasından yana. Türkçü de bir yandan…

“Fon Sadriştay’ın Karısı”, günlüklerinde de gördüğümüz cinsiyetçi bir bakış içeriyor. Yüz yılı aşkın bir süre önce, gerek ülkenin ekonomik ve kültürel düzeyi ile sosyal durumunu öne çıkarınca, kimsenin kadınların çok da yanında olmadığını kabul etmek gerekir. Yanlış olması, gerçeklikleri örtmüyor. Kısa, kısa olduğu kadar yalın, yalın olduğu kadar yaşamsal ve bir o kadar da ilgi çekici özenli hikâyeler yazan Seyfettin’in bu bakışı tabii ki insanı üzüyor.

Buna karşın, sadece o günlerin değil, bugünlerin de en önemli konularından birini, ev ekonomisini ve ev ekonomisinin “köle”lerini, feministlerin dikkatini çekecek bir şekilde anlatıyor “Fon Sardiştayn’ın Karısı”.

Kayıp Defter ve Fon Sadriştayn’ın Karısı
Ömer Seyfettin
Günlük ve hikâye
Hazırlayan M. Sabri Koz

  • Medyayazar.com'da yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar Medyayazar'ın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.