“Bizim erkeklerimiz de merttir haaaa… Suyu sert verilmiştir onların.”

Bu sözü hemen anlamak için biraz Karadeniz jargonuna hakim olmak lazım. 65 yaşındaki bir kadına: “Siz ne güzel kadınlarsınız, ne güçlü kadınlarsınız, ne güzel örgütlenmişsiniz de taş ocağı iznini iptal ettirdiniz. Kadın dayanışması işte budur! “ dediğimde söyledi bana. Orada şunu demek istedi: Sen, şehirli bozuntusu, beni burada yıkayıp paklıyorsun ama ben erkeğimi sana ezdirmem. Öyle hafife alma erkeğimi. Ben onunla var olurum.”

Bir arkadaşım anlatmıştı Maçka’ya tayini çıkan bir kaymakam makam aracıyla köylerden birine çıkarken yolda yaşlı bir çift görmüş. Eşeğin sırtında adam, kadın da eşeğin semerini tutuyor. Arkasında da çay sepeti yavaş yavaş gidiyorlar. Kaymakam bu duruma içerlenip makam aracından inip eşeğin üstündeki yaşlı amcaya bağırmaya başlamış: “ Utanmıyor musun amca?” demiş. “ Teyzenin sırtında hem çay sepeti var hem de eşeğe sen binmişsin!” Teyze ters ters bakmış kaymakama, yoldan bir sırık alıp kaymakama sallamış:” Bana bak herifin oğlu!” demiş. “ Büyük birine benziyorsun, ancak habu adamı eşeğin sırtına ben koydum, onu oradan ancak ben indiririm!”

Teyzem üniversite mezunu bir adamla evlenmenin hayalini kurarmış çocukken. O yüzden kimya mühendisliğinde okuyan akrabasıyla evlenmiş çocuk yaşta. Kocası bir sene gitmiş İstanbul’a üniversiteye. Yaz olup köye geri gelince bir gece karısına sarılıp:” Hanım, “ demiş.” Senin hasretine dayanamıyorum. Ben okulu bırakacağım, köyde bir sürü toprağımız var, burada da para kazanırım. Sana, çocuklara bakarım.” Teyzem hiçbir şey söylememiş. Sabah ezanıyla uyanmış, dışarıya çıkmış koca bir sırıkla geri dönmüş yatağa. Kocasını uyandırmış,” Seni “demiş “Döve döve öldürürüm. Ben seninle mühendis olacaksın diye evlendim. Şimdi terminale gidiyorsun. Biletini alıyorsun ve okul bitmeden de köye gelmiyorsun.” Kocası ancak 2 yıl sonra, okul bittikten sonra köye dönebilmiş.

16 çocuklu halam torunlarının ismini sayamazdı- çoktular çünkü- ama 65 yaşında okuma yazmayı, 70 yaşında araba kullanmayı öğrendi. 16 çocuğunun 8’i erkekti ve devlet gibi kadın olma sıfatını erkek çocuklarına borçluydu.

Biz kadınlar bir erkeğin elini tutmaya onu ayağa kaldırmaya ona sahip çıkmaya ne kadar gönüllüyüz değil mi? Sen güçlü kadınsın dediğimde; erkeğim de güçlü, diyor bana. Erkeğini aşağılayan başka bir erkeğin önüne siper oluyor. Müdür olacakken amele olmak isteyen kocasına izin vermiyor. Tek işi çocuk doğurmak olan bir hanım ağa kendine yetmediğini anladığında yaşı ne olursa olsun bütün hayallerini gerçekleştiriyor.

Ancak hikayelerin hepsi eril bir anlayışın ürünü. Var olmak, güçlü olmak, sözün dinlenebilir olması eril bir söylemle mümkün oluyor. Bu hikayelerin hepsi bir güç gösterisi. Kadının kadın bedeninde eril bir kafayla yaşadığının ifadesi. Onlara göre bu onların kendi seçimi. Aslında hepsinin altında bir ezilmişlik, bir yok sayılmışlık var. Bizi yok sayılmaya alıştırdılar. Kadınlar yok sayılmayı reddedince kadınları yok etmeye başladı erkekler.

Biz kadınlar çok güçlüyüz gerçekten.. Öyle süslü püslü laflar etmeye gerek yok bizi anlatmak için. Her birimiz bir masal kahramanıyız aslında. İstersek başarabiliyoruz. İstersek birleşebiliyoruz. İstersek değiştirebiliyoruz. İstersek savaşları durduruyor, istersek seçme ve seçilme hakkı için yol ortasında kurşunlanıyor ve o hakkı alıyor, istersek darağaçlarında düşüncelerimizi yaşatabilmek için sallanıyoruz.

Şimdi yaşamanın, hayatı yaşayarak savunmanın tam zamanı… Gülmenin zamanı şimdi, demiş şair.

Ben de diyorum ki; şimdi bütün ideolojilerden, kültürlerden, geleneklerden, milletlerden, inançlardan sıyrılmanın tam zamanı. 19 Haziran’da Büyük Kadın mitingine heybendeki bütün “ama”ları çıkarıp gel. Orada birçok kadın, senin elini tutmayı, seninle omuz omuza yürümeyi bekliyor. Sensiz olmuyor, olmayacak.

Her gün bir kadın düşüyor toprağa. Her gün bir anne ağıt yakıyor kendi dilinde. Her gün bir çocuk kalıyor annesiz. Her gün bir arkadaş eksiliyor ömrümüzden. Her gün bir hayat başka hayatları da karartarak yok oluyor.

Bir bahanen olmasın bu sefer, bir planın, bir programın. Çünkü senin olmadığın her dayanışma eksik kalıyor, yarım kalıyor, kimsesiz kalıyor.

Çünkü sen olmadıkça suyu sert verilen erkeklerle övüneceğiz bir süre daha. Çay sepetini eşeğin sırtına verip karı koca el ele yürüyemeyeceğiz dağ yolunda. Okuyamadığımız için okumuş kocalarla avunacağız. 70 yaşına kadar bekleyeceğiz araba kullanmayı. Çünkü biz bu kadınların çocukları olarak kulağımızı tırmalamayacak bu eril söylemler. Ve her gün önce hayallerimizi sonra bedenlerimizi öldüren erkeklerin yataklarında birer birer ölü bulunacağız.

Oysa ne dağ ne de çınar olmaya geldik bu dünyaya.

Yaşamak için elbette...

Hem de

Bir ağaç gibi tek ve hür

Ve bir orman gibi kardeşçesine

Bu davet bizim…..