Rusya'daki deprem: Deprem dalgası dünyayı 5 kez dolaşacak
Rusya'daki deprem: Deprem dalgası dünyayı 5 kez dolaşacak
İçeriği Görüntüle

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası dolar kurunun 39,99’u geçmemesi için cayır cayır rezerv yakarak haftaya başladı. Ülkedeki yakıcı ekonomik sorunlara rağmen kafasını kuma gömen devekuşu misali TCMB’yi dövize müdahale ettiren neden ise ekonomik değil. Kurda yaşanan baskı, ekonomik gerçekliklerden değil, siyasetteki gerilimden besleniyor. Bu savunma hattı da bu nedenle çok geçmeden çökmeye mahkûm.

2021-2023’teki döviz talebinin kaynağı negatif reel faiz vermeye zorlanan bir finans sitemi bugün yok. Temmuz’da başlaması beklenen faiz indirimi döngüsünde Merkez Bankası reel faizi pozitif alanda tutarak ilerleyecek. Ülkede yüksek bir cari açık ve eşliğinde kalitesi tartışılır olsa da yakıcı bir dış finansman sorunu da yok. 19 Mart sonrası rezervlerin amacı dışında kullanımını izlesek de dış açığın önceki yıllara göre daha mülayim seviyesi ani bir kur atağını desteklemiyor.

Döviz talebinin nedeni, iktidara olan güvenin aşınması. Adana ve Adıyaman’ın CHP’li büyükşehir belediye başkanlarına genişleyen İstanbul merkezli siyasi operasyon, iktidarın muhalefeti yolsuzluk iddiaları üzerinden itibarsızlaştırma çabası olarak görülüyor. Otoriter bir rejimin adım adım inşa edildiği yönündeki algıyı güçlendiriyor.

Uluslararası piyasalarda da bu tablo dikkat çekiyor. Bloomberg gibi etkili yayın organlarının Erdoğan iktidarının CHP’ye yönelik hamlelerini “siyasi istikrarsızlık riski” olarak dünya kamuoyuna duyurması, yatırımcının Türkiye algısını bozuyor.

Yüksek faizlere rağmen yabancı yatırımcı tahvil piyasasından çıkıyor. 2 ve 10 yıllık tahvil faizlerinin son bir haftada 1’er puan artarak sırasıyla %40 ve %37’ye çıkması, Türkiye’nin sunduğu yüksek getirinin bile siyasi risk algısını bastıramadığını gösteriyor.

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan eksik ve tek yönlü politikalar, toplumun her kesimini zor durumda bırakıyor. Asıl meselelerden sapan bir ekonomi yönetimi altında Merkez Bankası’nın kuru 39,99 sınırında tutmaya çalışması bu nedenle ne doğanın ne de piyasanın yasaları gereği uzun soluklu olamaz.

Bugün artık enflasyonla yalnızca para politikasıyla mücadele edilemeyeceğini yazmayan iktisatçı kalmadı. Ancak hükümet hâlâ bütünsel bir program yerine, zamana yayıldıkça etkisi azalan önlemlerle yol alma peşinde. Bu da süreci uzattıkça, sabit gelirle ayakta kalmaya çalışan milyonlar daha da yoksullaşıyor; sanayici, özellikle KOBİ’ler olmak üzere, üretici kesim kırılma noktasına sürükleniyor. Artık orta ve büyük ölçekli firmalar bile bu yükü taşıyamaz halde. Ekonomi yönetimi, sadece kuru değil, tüm üretim yapısını zorluyor.

Son doğalgaz zammının temmuz ayı başında yapılmasıyla kendi emeklisine aylık düzeltmesini %16,67’de tutmak için tuzak kuran bir hükümet izledik. Erdoğan hükümetinin "gönlünden kopan" iki kuruşluk ek zam ekonomik adaletsizliğin sembolü haline geldi.

∗∗∗

Temmuz ayında TCMB’den 250-350 baz puanlık faiz indirimi bekleniyor olsa da bu, en iyi ihtimalle 19 Mart öncesine dönüş anlamına geliyor. Oysa 18 aydır yüksek faiz ve değerli kur kıskacında sıkışan KOBİ’lerin asıl ihtiyacı bu değil. Verimlilik ve rekabet gücü sorunlarıyla mücadele eden bu işletmelere yönelik amaç odaklı destek mekanizmaları hâlâ yok. Açıklanan 30 milyar liralık Kredi Garanti Fonu paketine yapılan başvuruların, ilan edilen tutarın yarısına bile ulaşamaması bu ilgisizliğin ve güvensizliğin açık göstergesi. Faiz desteği dahi içermeyen göstermelik paketlerle KOBİ’ler nefes alamıyor.

Sanayi cephesinde de tablo vahim. Yerel seçimlerden bu yana üretim ve satışlar kesintisiz bozulmakta; son 6 aydır net bir daralma var. İSO “İkinci 500” şirketlerinin verileri, üretimden satışların reel olarak gerilediğini gösterdi. Sorunun temelinde iç talepteki daralma, ihracat pazarlarındaki zayıflık, Türk lirasının enflasyonla mücadele gerekçesiyle aşırı değerlenmesi ve bu nedenle rekabet gücünün azalması var. Artan maliyetler zayıf toplam talep nedeniyle fiyatlara yansıtılamıyor. Oysa arz düştükçe enflasyon üzerinde yeni bir baskı oluşturur. Enflasyonla mücadele, üretimi boğarak değil; üretimi destekleyen, güven veren ve bütüncül politikalarla mümkün olabilir.

Geniş işsizliğin %31’de olması bu şartlarda geçici değil.

Erdoğan ve hükümeti artık siyaset üretemez halde; yargı yoluyla toplumu dürtükleyerek yönetmek gibi nafile bir çaba içinde.