Yoğun siyasi gündem içinde yepyeni bir tartışma konusu daha filizlendi: Türkiye'nin birinci partisi hangisi?
CHP, 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde yaklaşık yüzde 38 oy oranıyla büyük bir zafer elde etti ve seçimden birinci parti olarak çıktı. O tarihten itibaren CHP'nin kullandığı en önemli sloganlardan biri "Türkiye'nin Birinci Partisi Cumhuriyet Halk Partisi" oldu.
31 Mart'ın bir yerel seçim olması, bu durumun yani CHP’nin birinci parti olma özelliğinin sürekliliği konusunda kuşku duymamızı gerektiriyordu. Çünkü İYİ Parti, DEM, TİP, Zafer gibi muhalif partilerin seçmenleri CHP’nin kazanacağını düşündükleri belediye başkan adaylarını desteklemiş, sonrasında bu desteği geri çekmiş olabilirlerdi.
Bu yüzden 31 Mart'ı takip eden süreçte gerçekleştirilen kamuoyu araştırmalarının ortaya koyacağı bulgular bu sloganın doğruluğunu test etmek açısından büyük önem kazandı.
Dahası AKP'nin ikinci parti konumuna gelmesiyle birlikte iktidarın meşruiyeti de ciddi biçimde sorgulanmaya başlandı. Seçim sonrası yapılan araştırmalar ve analizler, iktidarı cezalandırmak için oy kullanmaya gitmeyenler kadar AKP ve MHP'den CHP'ye bir oy geçişi olduğunu da açıkça gösteriyordu.
14 Mayıs 2023’teki milletvekilliği seçiminde AKP’ye oy veren seçmenlerin yüzde 30’u 31 Mart’ta AKP adaylarını desteklememişti. Yine aynı tarihte cumhurbaşkanlığı seçimi ilk turunda Recep Tayyip Erdoğan’a oy vermiş olanların yalnızca yüzde 65’i 31 Mart’ta Cumhur İttifakı adaylarını desteklemişti, yani yüzde 30-35’lik bir fire söz konusuydu. Nitekim bu firenin üçte biri CHP’ye oy verenlerden oluşuyordu. Başka bir deyişle AKP seçmeninin yüzde 10’u CHP’nin adaylarını desteklemeyi tercih etmişti.
31 Mart’ın ardından yapılan kamuoyu araştırmaları da CHP'nin birinci parti olma durumunu teyit eden sonuçlar ortaya koydu. Nisan 2024'ten bugüne yalnızca Ocak 2025'te (Suriye'deki gelişmelerin etkisiyle) AKP ile CHP'nin kafa kafaya geldiğini, bunun dışında CHP'nin zaman zaman 4-5 puanı bulan farklarla birinci parti olma konumunu sürdürdüğünü gördük.
2024'ün son çeyreğinde iktidarın gündemi belirleme gücünü ve psikolojik üstünlüğü ele geçirdiği doğrudur. Nitekim "Kürt açılımı" ve Suriye'de Esad rejiminin çökmesi gibi gelişmeler AKP oylarını bir miktar artırmıştı. Ancak o günlerde bile Erdoğan "Biz de anket yaptırıyoruz, birinci parti biziz" demedi.
19 Mart'taki İmamoğlu operasyonunu takip eden süreçte ise CHP'nin oy oranında belirgin bir artış yaşandı.
CHP yüzde 35 barajını aşan bir potansiyel sergilemeye başladı.
Muhalif oylar çok açık bir biçimde CHP'de toplanmaya başladı. Erdoğan, CHP'nin İmamoğlu operasyonuyla başlayan sürece verdiği sert ve sokağa taşan mücadeleci yanıtın kutuplaşmayı artırarak CHP'yi geleneksel tabanına sıkıştıracağını, buna karşılık kendisini destekleyen ancak ekonomik kriz nedeniyle iktidara tepki duyan sempatizanlarının güvenlik ve istikrar dürtüsüyle yeniden AKP'ye döneceğini öngördü.
Ancak ardı arkası kesilmeyen operasyonlar karşısında CHP'nin direnci azalmadığı gibi muhalif toplum kesimleri CHP'de konsolide olmaya devam ederken iktidar tarafında belirgin bir toparlanma yaşanmadı.
Şimdi Erdoğan’ın “Türkiye’nin esas birinci partisi biziz” demek zorunda hissetmesi, bu iddianın doğruluğu ya da yanlışlığının ötesinde önemlidir. Askeri ve sivil bürokrasiyi de kapsayan geniş iktidar koalisyonunun halk desteğini sağlamakla yükümlü ortağı olarak Erdoğan, bu görevi yerine getirmekte zorlandığı görüntüsü verdiği her an, ne kadar güçlü görünürse görünsün, bir meşruiyet kaybı yaşıyor. Toplumun muhalif yüzde 50’sinin üzerine giydirilmek istenen yeni gömleği ısrarla ve dirençle reddediyor olması da bu meşruiyet krizini derinleştiriyor.
Konjonktürel olarak partilerin oy oranlarında inişler, çıkışlar olabilir. Bu bağlamda, henüz böyle bir bulgu olmamakla birlikte, dönemsel olarak AKP ile CHP’nin oy oranları birbirine yakın hale gelebilir, biri diğerini geçebilir. Bunlar mümkündür, ancak Türkiye’nin esas birinci partisi değişecek gibi görünmüyor.
Nedir Türkiye’nin birinci partisi?
Çok açık bir biçimde ifade etmek gerekir ki Türkiye’nin birinci partisi “bu iktidar gitsin” isteyenlerin oluşturduğu birleşik cephedir.
Yüzde 50’nin epey üzerinde bir oranla yurttaşlar, bu iktidarın artık değişmesi gerektiğini düşünüyor.
Bu tutum, seçmen tercihlerinin ötesinde, ülkedeki demokrasi, adalet ve refah arayışının ifadesi olarak ortaya konuyor ve giderek daha güçlü bir biçimde CHP etrafında toplanmaya devam ediyor.
Belediye operasyonları da ‘Kurultay Kumpası’ da orada bir çözülmeye yol açmıyor. Çünkü bugün değişim talebi etrafında birleşen siyasal ve toplumsal muhalefet cephesi için mesele o parti mi bu parti mi, Erdoğan mı, İmamoğlu mu ikileminin ötesinde bir haysiyet ve yaşam mücadelesi haline gelmiş durumda.