Yılmaz Güney, ölümünün 41’inci yıldönümünde anılıyor. Umut, Sürü ve Yol gibi filmleriyle toplumcu gerçekçiliğin izini süren Güney, sinemayı halkın dili olarak kurdu ve mirası hâlâ belleğimizde yaşamaya devam ediyor.

İnsan hangi toplumda olursa olsun, öznel ve nesnel yapısıyla o toplumun ürünüdür. Güney’in hayatı, düşünceleri ve eserleri, toplumun çalkantılarından ve eğilimlerinden bağımsız düşünülemezdi. (Salpa, Yılmaz Güney)

Güller ve Günahlar dizisinin set çalışanları iş bıraktı
Güller ve Günahlar dizisinin set çalışanları iş bıraktı
İçeriği Görüntüle

9 Eylül 1984’te Paris’te, 47 yaşında hayata veda eden Yılmaz Güney, yalnızca bir oyuncu değil; senarist, yönetmen ve yapımcı olarak Türkiye sinemasını dönüştüren bir figürdü. Çocukluk yıllarından beri onu büyüleyen iki şey vardı: fakirlik ve sinema. Fakirliği sona erdirmek için büyüyü bozmak gerekiyordu; Güney’in ömrü boyunca peşinde koştuğu devrim de buydu.

Sinemanın belleği

Umut, fakirlik ve çaresizlik içinde sıkışmış bir faytoncunun hikâyesini anlatırken; Sürü, feodal düzenin baskısı altındaki hayatları gözler önüne serdi. Yol ise özgürlüğün bedelini sorguladı. Bu filmler yalnızca bir dönemin değil, hâlâ süren toplumsal yaraların da aynası oldu. Cabbar’ın kırık arabası, Şivan’ın sürüsünü kaybedişi, mahkûmların memleket yolları halkın belleğinde kalıcı imgeler olarak yer aldı.

Cezaevinde yazdığı Sürü ve Yol, yalnızca film değil, toplumsal belleğin de bir belgesi oldu. Yol’un Cannes’da Altın Palmiye kazanması, Türkiye sinemasının dünyaya açıldığı eşikti ve toplumcu gerçekçiliğin uluslararası alanda görünür olmasını sağladı.

Sineması ve toplumsal gerçeklik

Güney, sinemayı politik imgeleri çoğaltan bir araç olarak görmek yerine, “nasıl anlatıldığı” üzerinden tartıştı. Senaryo yazarlığından oyunculuk ve yönetmenliğe uzanan yolculuğunda Yeni Gerçekçilik’ten beslenmiş, ama kendi toplumunun gerçeklerini özgün bir sinemasal dile çevirmişti. Onun kamerası, yoksulluğu estetize etmeden gösterdi; hikâyeleri, slogan değil, yaşamın kendisiydi.

İlk dönem filmleri didaktik ve kaba bulunabilirdi; fakat onlar, Sol’un Türkiye sinemasındaki ilk sesleri ve ilk kurulu cümleleriydi. Sonraki başyapıtlar olan Sürü ve Yol, sistemin insanları nasıl suça sürüklediğini ve cezaevinden bile yaratıcı bir sinema üretilebileceğini gösterdi.

Ölümünden 41 yıl sonra Yılmaz Güney hâlâ yaşıyor. Sineması, halkın belleğinde yaşamaya devam ediyor. Onu anmak, sinemanın topluma ayna tutma cesaretini anmak demek.