Geri sayımda, her birimiz tarihi bir sorumluluk içinde özveriyle çalışırken, aynı zamanda yaşadığımız bu dönemin ve toplumsalın koşullarında, bireysel amaçlarımızı ve hayallerimizi de ister istemez bir raya oturtuyoruz. Bir hengamenin arasında, ortasında ve hatta o hengamenin bir tarafında olan bizler, savaştan çıktığımızda aynı kişiler olarak kalmayacağımız kesin. İster başarı ister başarısızlık, her iki ihtimal de bugün bizi biz yapandan koparacak ve geriye kalandan yeni bir dünya doğacak. Yeni dünyanın anlamı, tanımı, gerçeklikleri; öfkesi, hüznü ve sevinci zihnimize uzanacak. Bu satırları yazarken doğacak olanın sancısı içindeyim. Çünkü her yeni bir bağlılık bir kopuşu ve bir kopuş da yeni ama farklı bir bağlılığı içerir. Zamanların en kötüsündeyken, insanın bunca şeyleştiği ve yabancılaştığı bir dönemdeyken, darmadağın olmuş, distopik bir dünyanın içinde depresif kişiliklere bürünmüşken, umudun kavgasını vermek ve daha önemlisi tüm bunlar içinde umut etmek, tam da yeni doğacak olanın sancısını ifade ediyor. Politik bilincin karmaşıklığı gibi insanın bizzat kendisi de böylece karmaşık bir ifadeye uzanıyor. Geçmişin derin izleri ve geleceğin tahayyülü arasında şimdiki zamanın üreticisi insan, geçmiş ile gelecek arasında değişime neden oluyor ve bu da tabii ki sancıyı açığa çıkarıyor. Dolayısıyla tarihi bir sapakta, hatıralarımız ve hayallerimiz arasında yeni bir şey üretiyoruz, üretilen şey aynı zamanda değişimdir de.

Değişime neden olacak bilgi ve eylemi politik bilinç sarmazsa, gerçeklikte ortaya çıkan yarığı duygular çevrelemezse, o ancak birikim olur. Birikimin içinde zaferlerimiz de yenilgilerimiz de vardır. Ancak hayatı salt kazanmak ve kaybetmek üzerine okuyanlar tarihi bir yanılgıya düşecekler. Lenin’in de dediği gibi “yenilgi yılları, iyi bir okuldur”. Ve bizler öyle veya böyle, elbette büyük kazanımlarımızla birlikte iyi bir okulun öğrencileriyiz. Bugün bu öğrenciler, hayatın tüm acısında, renksizliğinde, insanların canhıraş bağrışmasında, ilişkilerin yozlaşmasında güzelliği aramaya çıktılar. Ve ilginçtir, bu yolda nice insanla karşılaştılar.

İyi bir öğrenci olmanın da elbet şartları var. Örneğin bugün verili toplumu kabul etmeyen, onu içerip aşan, verili toplumun toplumsal argümanlarına karşı bezenmiş bir toplum tahayyülü olması birincil şarttır. Çok sert veya iddialı gelebilir. Ancak Adorno’nun da dediği gibi “burjuvazi hoşgörülüdür oysa: İnsanları oldukları gibi sever, çünkü onların olabileceklerinden nefret etmektedir.” İkincil şart, geçmişteki derin izleri unutmamasıdır. Bu da insan kalmanın koşuludur. Çünkü aitlik, bağlılık ancak hatıralarla sürebilir. Ve hatıralara savaş açılan bu dönemde, bağlılık bizim silahımızdır. Bir mücadeleye bağlılık, bir sınıfa, bir partiye bağlılık veya “Sovyetler Sovyetler nereye kadar biraz da aşk konuşalım” derseniz, sevdiğinize, onun hatıralarına bağlılık… Sancı verir ama gerçektir. İyi bir öğrenci olanlar ve olmak yolunda ilerleyenler için söylüyorum: Şimdi bir yol yürüyoruz, kopuşlarımız olacak, yeni dünyalar doğacak, sevdiklerimiz, hatıralarımız bizle kalacak ve nihayetinde bir miras devrolacak. Hepsi bu.