Şiirinizin Tadına Geç Vardım

Mağara duvarına elinin izini çıkaran ilk insan, besbelli ilk mektubu da yazandır, öyle kabul etmek gerekir. Sesini duyuramayan, dumanı gö(ste)remeyen insan nasıl iletişim kuracak da dayanışma gösterecek veya yardımlaşacak? Kendisi gitse gidemez, karşısındaki gelse gelemez… Güvercine sığınmış ve gizliliğini de ihmal etmeden sürdürmüş iletişimini. Elden ele, postacılarla, teller üzerinden (telgraf) gönderilen iletiler artık ya mesaj ya da mail (e-posta) olarak gönderiliyor. Mail için ilk önerilen, benim de benimsediğim, ama tutmadığı için de kullanılmayan “elmek” (elektronik mektup) gerçekten nitelikli bir tanımlamaydı. Onu da çeşitli uygulamalar üzerinden kısa mesajlar olarak yollayıp alıyoruz; hatta bir küçük emoji (simge) yeterli oluyor çoğunlukla…

Satır aralarında çok şey gizli…

Sıcak bir hitap sözüyle başlayan mektuplar, hal hatır sormaların ötesinde haletiruhiyeyi de yansıttığı için özenle yazılır(dı). Özel bir anlamı vardı, güzel bir şeydi ve iletişim kadar ilişkiyi de doğru oranda yükseltirdi. Bir şeyler sorardınız, bir şeyler anlatılırdı, bir şeyler öğrenirdiniz, sizde kalıcı olan.

Cümlenin gelişinden karşınızdaki kişinin iç dünyasını kavrardınız çoğunlukla… En sıradan mektup bile belli bir anlam taşır, buna da bağlı olarak saklanırdı. Pek çoğumuz okumaktan ve yazmaktan uzak durduğumuz (seçimler tamamlandı, Başkanlık Hükümeti kurulacak, eğitimin önemini bir kez daha vurgulamak isterim, ona göre belirlenmeli Bakanlar) için üç, bilemediniz beş mektubumuz olur, onu da gözümüz gibi saklarız. Ya her günü yeni mektuplarla karşılayanlar? Onlar hem gelenleri düzenlemek hem de yanıtlarını da aynı düzen içerisinde saklamak durumundalar. Kopyalı mektup yazan sayısı çok az (özellikle elmek ile birlikte bu olanak doğdu, hiç uğraşmadan), bu da tek taraflı mektuplar olarak çıkıyor karşımıza, yanıtları ya kayıp ya da alan yayımlanmasına izin vermiyor. Biliyorsunuz, mektup özeldir ve karşılıklı alan ile gönderenin onayıyla yayınlanabilir.

Necatigil Hoca…

“Şiirinizin Tadına Geç Vardım”, Behçet Necatigil’in ‘mektuplar’ külliyetinin beşincisi. Eşine yazdıkları var, bir kişiyle odaklandıkları konu(lar) üzerine yazıp aldıkları var, Avrupalı akademisyenlerle çevirileri üzerine karşılıklı yazışmaları var… Başka da vardır, bu kitabı hazırlayan Serenad Demirhan, üzerinde çalışıyordur, araştırmalarını sürdürüyordur…

On parmağında on marifet derler ya Behçet Necatigil, öyle biri… Şiirle birlikte, roman çevirileri, radyo oyunları, sözlük çalışmaları, tiyatro metinleri, oyunlar, mitoloji üzerine öyle çok alanda yapıt üretmiş ve herkesin takdirini kazanmış ki, tanıdığı, tanımadığı onlarca kişi, çeşitli alanlar üzerine görüşlerini almak üzere mektuplar yağdırmış… Bu kitapta, 84 kişinin 1940’lardan başlayarak mektuplarını okuyoruz.

Geniş bir yelpaze…

Bakın, 1943 yılında, Salâh Birsel, “Az zamanda rastlaştığımız zorluk ve burun buruna geldiğimiz hakikat, bizi bu yolda verilmiş bazı kararlardan uzaklaştırmağa, bazılarını da değiştirmeğe vardırdı” diyor. Alıntıyı kesip, 80 yıl öncesinin sözcüklerinin artık kullanılmadığını, dahası yazım kurallarının bile alabildiğine değiştiğini belirtmek isterim. Bugün ‘ğ’ yerine ‘y’ harfini kullanıyoruz. Birsel devam ediyor: “Galiba piyasaya intibak ediyoruz. Bu oldukça hazindir. Fakat elden ne gelir? Karilerden evvel kitabı satıcılara sevdirmek lazımmış. Bunu yeni öğrendik. Kitapçı bu kitap satmaz hükmünü verdikten sonra, kitabı alıp rafına kaldırıyor, onun birkaç müşterisi çıkacağını, kitabın aranacağını bile kabul etmiyor. Ve bittabi vitrinine bile koymuyor. Hele kimisi hiç kabul etmiyor.”

Sanki 80 yıl geçmemiş üzerinden… Birsel’in mektubuna yazdığı tarih yoksa 1943 değil de 2023 mü? Üzgünüm.

Yanıtlar da güçlü

Demirhan’ın hazırladığı kitapta, sayıca çok az olsa da Necatigil’in mektuplarına da yer verilmiş. Günümüzün gözde deyişiyle “hap” gibi yanıtlar. Özellikle yazmayı düşünen edebiyatseverler için çok yararlı… Kuşkusuz okurlar da büyük keyif alacaktır.

Attila İlhan uzun uzun yazmış, Erdal Öz taleplerle yüklü, ama içinde estet tadı yakalanabilecek keyifli yorumlar var. O kadar çok ki, hangi birini aktarayım…

Nermin Menemencioğlu’nun mektubundan bir cümleyi bu kitabın adı olarak seçmiş Serenad Demirhan, çok da iyi etmiş. Madem Menemencioğlu dedik, onun mektuplarından birindeki, Türkçeden Almancaya çeviri üzerine yazdıklarını, biraz da magazin katmak amacıyla cımbızlayayım: “Fakir (Baykurt olsa gerek) bizde misafirken Yılanların Öcü’nü çevireceğinizi söyledi. Londra’da henüz o kitaba alıcı bulamadık. Editörler fazla tekrarlardan, hikâyenin yavaş ilerleyişinden yakınıyorlar. Aynı sebeple Ortadirek’in yeni çıkan çevirisini de bir hayli yerenler oldu. Korkarım ki roman tekniğinde çağdaş yazarlarla atbaşı gidemiyoruz. (Yılanlar’ı Yaşar Kemal’e yeğ tutarım ya).”

Yaşar Kemal’den o güçlü, güzel, anlam yüklü betimlemeleri kaldırırsanız olur mu? Ama genç arkadaşlar buradan kendilerine birtakım dersler süzebilirler.

Keyifli bir kitap, dönüp dönüp yeniden okutuyor kendisini; hele seçimler nedeniyle iyiden iyiye hakarete varan konuşmaların ardından ilaç gibi dersem kızmayın…

Şiirinizin Tadına Geç Vardım
Edebiyat ve Sanat Dünyasından Necatigil’e Mektuplar
Mektup
Yapı Kredi Yayınları
Şubat 2023, 314 s.