"Ahh kadın!

Bizim okumaya yüreğimizin dayanmadığı cümleleri nasıl sıraladın mektubunda. Böylesine insanın yüreğine işleyen sözleri yazdıran sevgiline olan büyük aşkın mıdır, yoksa yaşadığın tarifsiz acın mı?

Gözlerim dolu dolu okurken mektubunu, içimde bir duygular resmi geçidi yaşandı. Önce derin bir acı saplandı yüreğime, katledilen sevgiline hiç okuyamayacağı bir mektup yazıyordun çünkü. Sonra içimi halis bir kıskançlık kapladı. Birini böylesine sevmek ve duygularını böylesine ifade edebilmek ne kadar güzel bir şey kim bilir? diye imrendim aşkına. Elinden alınan sevgilinin katilinin yüzüne neden sorusunu soramamanın verdiği çaresizliğin iç daralması geldi en derinden. Ve büyük bir hayranlık yerleşti yüzüme, bunca acıya rağmen hala zerre nefret duygusu taşımayan cümlelerini okuyunca. En yadsınamazı ise farkındayım olanın bitenin dediğin tespitlerinle dimdik duruşunla oluşturduğun gururlanma hali idi.

Tüm bu duygu iniş çıkışının ardından her şeye rağmen kaybetmediğin umudunla bitiriyorsun ya mektubunu “ne kocaman bir yürek nasıl bir insani doygunluktur bu” dedirtiyor insana.

Yaşa ve hep var ol Kadın! Sevgilinden alınan ömür sana eklensin ve yaşadıkça yazmaya devam et dilerim.”

Kendi kendimle konuşmuyorum dostlar. 4 yıl önce göz göre göre katledilen Diyarbakır baro başkanı Tahir ELÇİ’nin eşi Türkan ELÇİ’ye bu sözlerim. Tahir ELÇİ’nin 4. Ölüm yıldönümünde onu anmak için Diyarbakır’daydım. Hangi coğrafyadan olursa olsun yüreği insan olan herkesin okuduğunda içine dokunan sözler ile doluydu Türkan hanımın eşine yazdığı anma mektubu*. Mutlaka okumanızı tavsiye ederim hala okumayan varsa.

Önce mektubu okuyarak yüreğini tanımıştım, ertesi gün gözlerine bakarak sıktım o gücüne hayran olduğum kalem tutan elini. Böyle baskın gücünden çekindiren bir kadın beklerken, karşımdaki kadın mütevazılıği ve naifliği ile bir gülümseme bırakıyordu hepimizde. Mektubundan övgü ile bahsettiğimde gösterişten uzak açıklamaları daha da hayran bırakıyordu insanı.

Bende oluşturduklarının sebeplerini anlamaya çalışıyordum. Edebiyat okumuştu, yazı dilindeki edebi tavrın kaynağı buydu. Eşine verdiği sözü yerine getirmek için daha önce bitiremediği Hukuk fakültesini de bitirmek üzere olduğunu söylüyordu. Tespitlerin sağlamlığını da buna bağlamıştım. Naifliği ve konuşmasındaki özeni görünce nefret denen duygunun onun içinde asla barınamayacağını anlamıştım. Bütün bu vasıfların birleşiminden çıkan mektubun ruhuma dokunmasının sebebini de anladım. Aşktı. Yıllar geçmiş olsa da hayranlığını ve bitmeyen aşkını hissettiriyordu her bir sözünde.

Tespitlerimin arasında bana bu yazıyı yazdıran şey ise yaşadıklarına rağmen hayata sarılmaktan vazgeçmemesi idi. Kendini yetiştirmiş güçlü bir kadındı. O büyük aşkına rağmen bir erkeğin varlığına bağlamamıştı ömrünü. Hukuk fakültesini bitiriyor ve romanını hazırlıyordu. Avukatlık yapmam ama hukuk okumak kaleme de oldukça faydalı diyordu.

Ve kendi gücünün farkında olmayan kadınları bir toplayıp konuşayım istedim.

Sen! Şu anda hoşlandığın çocuğun bir gülüşüne mutluluğunu bağlamış genç kız? Hayat ondan ibaret gibi geliyor sana değil mi? O seni severse dünya anlam kazanacak sanki. Gece yatarken onu düşünüyorsun sabah gözünü açar açmaz aklına o geliyor. Gözün sürekli telefonda arar mı diye bekliyorsun. Biliyorum, o da beni seviyor diye sürekli içinden tekrar ediyorsun. Ya beni sevmiyorsa ya başkasından hoşlanıyorsa diye bir saniye dahi düşünmek bütün bir gününü zindan edip dipsiz kuyulara düşürüyor seni değil mi? O kuyudan tek çıkış yolunu ise onun bir saniyelik gülüşünde saklı sanıyorsun.

Ya sen! Kadının görevi evlenip çocuk yapmaktır diye düşünerek, tüm hayatını kocasına adamış ev kadını. Başardın mutlu bir evliliğin var, okumadığın iyi oldu. Her şeyin var, istediğin her şeyi kocan sağlıyor sana. Ve sonsuza dek sürecek bu mutluluk eşinin olmadığı bir hayat ihtimalini aklının ucundan dahi geçiremiyorsun değil mi?

Sen peki! Okumuş, meslek sahibi olmuş ama toplumdaki yerini ve hayattaki gücünü evli olduğuna bağlayan hala yanındaki adamla var olduğunu düşünen modern kadın. Mutsuz bir hayat yaşamaktan değil yalnız kalmaktan ölesiye korktuğundan değersiz hissettiğin halde o evde duruyorsun değil mi?

Ve sen! Her şeye sahip özgür ama yalnız Kadın. Sana bir erkek güzelsin demezse çirkin olduğunu, seni istemezse sevilmeyecek biri olduğunu, hayatında aşk olmazsa bir hiç olduğunu düşünüyorsun değil mi?

Söyleyin hangimiz inkâr edebiliriz bağımlı tarafımızı. Hepimiz hayatımızın bir bölümünde bağımlı kalmadık mı bir erkeğin parasına, gücüne, varlığına ya da sevgisine. Yetiştirilirken ekilen yanlış tohumlardan belki bu bağımlılığımız. Ama Türkan ELÇİ’nin hikâyesi ile bir kere daha anladım ki biz kadınlar bu bağımlılık duygusundan kurtulduğumuzda birey oluyoruz. Hepimiz başka başka zamanlarda öğreniyoruz birey olmayı. Ve tek başımıza da hayatta var olabileceğimizi anlıyoruz.

İlk âşık olduğumuzda onun bizi sevmesine bağlıyoruz hayatımızı. O da bizi severse ne ala. Ama sevmezse yıkılıyoruz. Hele bir de kötü ise âşık olduğumuz. Aşağılayarak özgüvenimizi yerle bir ediyor. Bizi kimse sevmeyecek sanıp güçlenemiyor ve bizi ilk sevene düşünmeden bırakıyoruz kendimizi.

O yüzden sen, o her şeyini hoşlandığı çocuğa bağlamış genç kız. O çocuk seni sevmezse hayatın sonu değil bu. Unutma sen güzel ve değerlisin ve evvela sen kendini seveceksin. Sen kendini sevmezsen başkasının sevgisi hiçbir işe yaramayacaktır. Laf aramızda yıllar sonra aman bende onun nesini sevmişim deme ihtimalin çok kuvvetli söylemiş olayım.

Kocası ile mutlu olan ev kadını. Bu hayatta yalnız kalma ihtimalini düşünmelisin. Bu sebeple tek başına yaşamanın yollarını bulmak zorundasın. Bir sabah kalktığında kocanı elinden almış olabilir hayat. Yaşarken onun verdiklerine, ölümü ile sana bırakacaklarına bağlama hayatını. Varlığına amenna ama yokluğu ile de var olabilmeyi başarmalısın. Ve her kadın en büyük yatırımı kendine yapmalıdır. En büyük kazanım kendine yatırım yapmaktır. Alım gücü her zaman daha kuvvetlidir.

Sen gücünün farkında olmayan mesleği kariyeri sağlığı yerinde ama kendini unutmuş kadın. Sen mutlu etmezsen kendini bir başkası mutlu edemez ki seni. Korkma tek başına kalmak dünyanın sonu değil ki? Hem bak bakalım şimdi yanında biri var mı? Çık artık o kendini kandırdığın mezardan, seni yaşarken öldürenlere inat çık. Dışarıdaki dünya sandığın kadar zor değil? Seni değersizleştirip güçsüz bırakanlara inat içindeki gücü fark etme zamanı artık. Unutma hayat kısa ve kuşlar uçuyor.

Ve sen her şeyi olan ama yalnız olduğu için kendini mutsuz sanan kadın. En vahim durumda sensin bilesin. Hayat zor, tek başına her şeyi yapıyorsun ama bir türlü mutlu olamıyorsun öyle mi? Senin yerinde olmak isteyen kaç kadın var biliyor musun? Zulüm gören aç kalan, her gün şiddet gören, öldürülen kadınların arasında biri sana âşık değil diye mi mutsuz olduğunu düşünüyorsun. Kimseye ihtiyacın yok ki senin. Bunu en iyi sen biliyorsun. Ve unutma hayatta ve fotoğrafta en iyi pozu yalnızlar verir.

Şimdi bu sözlerimi duyan erkekler kızmıştır bana. Hiç kızmayın size de faydalı olacak bu sözlerim. İster inanın ister inanmayın. Güçlü kadınlar olsun hep etrafınızda. Sizden beklentisiz sevsinler sizi. Muhtaç kadın sizi güçlü gösteriyor sanıyorsunuz. Ama yanınızda size aşkla bakan bir kadının verdiği gücü bilmiyorsunuz. Özgürlüğünüze pek düşkünsünüz ya. İki de bir “beni seviyor musun?” diye sormasın kadınlar. Unutmayın kendisini seven bir kadın sizin sevginizi de sürekli sorgulamayacaktır. İlgi ve sevgi bekleyen kadın yüzünden boğulmazsınız fena mı olur? Ben kadınımı kimseye muhtaç etmem falan diye de övünmeyin siz yoksanız da sağlam duracaklarına inanın ki gözünüz arkada kalmasın.

Sadece size olan aşkından kalsınlar yanınızda, mecbur olduğu için sürmesin ilişkiniz, siz de aşkı başka yerde aramayın. Kadınlar sizin sözlerinize göre ölçmesinler değerlerini ki terk ettiğinizde üzülmesin diye, şu yılların saçmalığı, artık hiçbirimizin inanmadığı ama söylemekten vazgeçmediğiniz yalanınızı söylemek zorunda kalmayın derdindeyim.

Ve aslında aynı şeyi söylüyorum sizinle. Sorun sizde değil bizde…

*http://www.medyayazar.com/turkiye/turkan-elciden-tahir-elciye-mektup-h3341.html