“24 Temmuz Basın Özgürlüğü İçin Mücadele Günü’nü bu yıl daha da ağır sorunlarla karşılıyoruz.
Son çeyrek asırda deyip yuvarlayayım, bu süre içinde binlerce gazeteci işsiz kaldı, yüzlerce yayın organı kapandı, yüzlerce gazeteci tutuklandı, bugün hala onlarcası cezaevinde.
İktidar medyanın yüzde 90'ını, belki de daha fazlasını kontrol altında tutarak, var olan olumsuzlukları normalleştirmeye çalışmaktadır.
Yazılı ve dijital mecrada yaşam savaşı veren, onurlu bir mücadele yürüten gazeteler, gazeteciler; ilan ve reklam yolları kapalı olduğundan ayakta kalabilmek için okur desteğine ihtiyaç duyuyor. Doğruları yazdığına inandığınız hangi portalı açsanız karşınıza, küçük bedellerle abonelik çağrısı çıkıyor.
Hal böyle iken, gazeteciliği artık unutmaya başlayan önemli bir kesim Basın Bayramı! kutlamalarına başladı bile... Kutlamalarda yapılan konuşmalara ve meslek örgütlerinin açıklamalarına baktığımızda, basının yukarıda saydığım hallerine ilişkin tek kelime yer almıyor, Basın özgürlüğü beylik bir iki sözcükle geçiştiriliyor. Gazeteciler hallerinden memnun bir şekilde o davetten bu davete koşturuyor.
O arkadaşları eleştiremiyorum, sistematik baskı ve ağır ekonomik koşullar altında birçoğunun çaresiz kaldığını görüyor, biliyorum. Niye böyle yapıyorsun diye kimseyi suçlamıyorum da. Ancak nasıl bir baskı altında olduğumuzu hatırlamaları gerekir diye düşünüyor ve bugün içinde bulunduğumuz durumu çok güzel özetleyen bir yazıyı paylaşmak istiyorum.
Üyesi olmaktan onur duyduğum Çağdaş Gazeteciler Derneği'nin geçen yıl 24 Temmuz'da yaptığı açıklamayı aşağıya bırakıyorum. Sansür nedir, ne değildir bir bakalım ve 24 Temmuz bir bayram mıdır diye düşünelim.
24 Temmuz 1908 basında sansüre son verildiği, sansür memurlarının gazetelere sokulmadığı ve gazetelerin özgürlüğünü ilan ettiği gündür. 24 Temmuz, bu nedenle basında sansürün kaldırılması ve basın bayramı olarak kutlanmaya başlanmıştır.
Günümüzde ise bir “bayram”dan söz etmek mümkün değildir. Bu nedenle 24 Temmuz’lar bayram olarak değil, “Basın Özgürlüğü İçin Mücadele Günü” olarak anılmaya başlanmıştır.
Abdülhamid istibdadını bitiren İkinci Meşrutiyet ilanıyla özgürlüğe kavuşan onurlu gazeteciler bir asrı aşkın özgürlük mücadelesini sürdürüyor. Bu nedenle bugün “bayram” değil, ifade özgürlüğümüz için mücadelenin hatırlandığı gündür.
Sansürün kaldırılışının yıldönümünde iktidar olsun ya da olmasın siyasi anlayışların tam da ortasında “sansür” tüm gücüyle varlığını sürdürmeye devam etmektedir. İktidarın basın özgürlüğü konusunda süslü lafları ise ancak kâğıt üzerinde gerçekliğini korumaktadır.
- Sansür sadece bir haberin engellenmesi, yazdırılmaması veya makaslanması değildir.
- Sansür, sermayenin kontrol ettiği birçok basın kuruluşunun siyasilerle olan kişisel çıkar ilişkileri nedeniyle hareket etmesidir.
- Sansür, kamu gücünü kullananların basın kuruluşlarını “fiilen” yönetmesidir.
- Sansür, patronlarca gazetecilerin sendikasızlaştırılması, emeklerinin engellenmesi, haklarının verilmemesi ve güvencesiz çok düşük ücretlerle çalıştırılmasıdır.
- Sansür, gazeteci haberini yaptığında, “bu haber benim başıma bir iş getirir mi” diye düşünmesi, endişeye kapılmasıdır.
- Sansür, haber yapan gazetecilerin tutuklanması ya da “terörist bunlar” denilerek asılsız, akıl dışı suçlamalarla sindirilme politikalarıdır.
- Sansür, yasal hakkı olan onlarca basın mensubuna basın kartı verilmemesidir.
- Sansür, gazetecilerin en basit sorularına dahi muhatap olmamak için birçok yolu deneyip o gazetecileri bakanlıkların önünden geçirmemektir.
Tüm bu sansür biçimleri halkın haber alma hakkını engelleyen sistemin birer parçasıdır. İşte bu nedenle basın özgürlüğü için mücadele tüm bu alanlarda verilmelidir.
Mevcut iktidarın bugün basının daha özgürleştirileceği iddiasıyla gerçekleştirdiği düzenlemeler bırakalım özgürleştirmeyi, “gölge etmeyin başka ihsan istemez” dedirtmiştir.
RTÜK ve Basın İlan Kurumu aracılığı ile TV ve gazetelere verilen cezalar, yayın durdurmalar ve uygulanan sansür hem kurumların çökertilmesine yol açmaktadır hem de daha önemlisi Anayasal güvence altında olan ifade ve basın özgürlüğüne vurulmuş birer darbedir.
Sansür ile birlikte dönemin getirdiği en büyük problemlerden biri de “otosansür”dür. Bugün gazeteciler daha sansür baskısı gelmeden, kendi kendilerine haberlerini kaleme almamayı, haberin ve doğru bilgininin peşinden gitmemeyi tercih etmek zorunda bırakılmaktadır. “Normalleşen” bu otosansür süreçleri bugün mesleğimizin önündeki en büyük tehditlerinden birisidir.
Türkiye’de her geçen gün derinleşen zor şartlarda gazeteciler karanlığın üzerine yürümelidir. Tüm gazetecileri basın ve ifade özgürlüğü için örgütlenmeye ve mücadeleye çağırıyoruz.