Nasılsınız dostlar?
 
Düşünmeden gelen klasik yanıt "İyiyim. Sen nasılsın?" İşte o yanıt çıkamıyor ağızlarımızdan. Düşünmeden çıkıvermişse de, içteki ses haykırıyor anında: nasıl iyi olabilirim ki? Nasıl iyi olabiliriz ki? Bazı sözleri dile getirmek utanç verir oldu - iyiyim, acıktım, susadım, üşüdüm, canım sıkıldı, gene elektrik kesildi karanlıkta kaldık, vb. vb.
 
Derin bir yara aldık - üzgünüz ve öfkeliyiz ama "çaresiz" olmayacağız, çünkü çaresiz olmaya hakkımız yok! Çünkü geride kalanlar var. Maddi ve manevi yaralılar var. Yakınlarını, dostlarını, evlerini barklarını, işlerini güçlerini yitirmiş binlerce kişi var. Şimdi daha da çok dayanışma zamanı; yaraları sarma zamanı; ileriye bakmak, önlem almak zamanı...
 
SAKÜDA olarak esas işimiz gıda üretmek olduğu için ilk aklımıza gelen insanları doyurmak oldu sanırım! Geçci'nin Oğuzhan'ı deprem gecesinin sabahı "siparişlerini" bekleyenlere bir mesaj atıp yiyecek ne varsa arabasına doldurup yola çıktı. "Bir mutfak kurup depremzedelere sıcak yemek çıkaralim," düşüncesiyle başlayan yolculuk, ölüm/kalım savaşının tüm hızıyla sürdüğü o ilk günlerde başka öncelikler getirdi doğal olarak. Çorba kaynatmaya bir tencere bile bulunamayan günlerdi...
 
Şu anda o bölgede sekiz mutfak,profesyonel aşçılar ve ekipman ile binlerce kişiye düzenli yemek çıkarıyor. Sivil toplumun kısa sürede örgütlenebilmesi sevindirici. Bürokrasinin engelleri aşıldığı zaman her şey mümkün demek ki! eppek'in Burak'ı ve Oğuzhan hala bölgedeler, gönüllü çalışmalarını sürdürüyorlar.
 
Eksik yok mu? Var tabii ki, hem de çok... Ama dayanışma ile aşılmayacak sorun yok. Büyük ve küçük tüm hırsızlara, dolandırıcılara, talancılara rağmen bu memlekette/dünyada iyi insanlar çoğunlukta...
 
Umudumuzu yitirmeyelim, yaşamı ertelemeyelim.