Hacettepe Hastanesi ameliyathanesinde zaman nasıl geçti bilmiyorum. Henüz masadayken uyandım ve “Bitti mi?” diye sorduktan sonra hayatımın en güzel uykusunu uyuduğumu söyleyerek teşekkür ettim.

7 Haziran’da, “Küçük bir operasyon, şimdilerde iyice basit ve güvendiğim iyi bir doktor elinde son derece kolay” demiş ve ay sonuna kadar izin rica etmiştim.

Operasyonu başarıyla gerçekleştiren doktorum Doç. Dr. Ahmet Güdeloğlu’na ve Üroloji Bölümü’nün tüm çalışanlarına teşekkür ediyorum. Harika uyku için de Anesteziyoloji ve Reanimasyon bölümünden Prof. Dr. Özgür Canbay ve Dr. Sehend Debbağ’a.

Ameliyathanede uyudum, uyandım ama yine de Uyandırma Odası’na taşındım. Burada epeyce uzun kalınca gözlem fırsatım oldu.

Doktorlarımla önceden tanışmıştım ama ne ben Uyandırma Odası’ndaki hemşireleri ne de onlar beni tanıyordu. Ameliyathanelerden peş peşe odaya taşınan onlarca hastadan biriydim.

Bu yazıyı okurlar mu bilmiyorum. Yine de, o odadan geçen onlarca hastanın her biri adına kendilerine teşekkür ediyorum!

Bir sağlık istemi, onca yapısal soruna karşın hala işleyebiliyorsa, sağlık emekçilerinin Uyandırma Odası’nda tekrar tanık olduğum fedakarlıkları sayesinde!

Odaya giren her hastanın başına koştular. Gelen çocuksa; “Yavrum”, “Kuzum”, “Haydi aç gözlerini”, “Seni annene gönderelim mi?” gibi cümlelerle; yaşlı biriyse “Amca” diye seslenerek ve hep olağanüstü şefkatle ilgilendiler.

O hemşireler ki; diğer sağlık emekçileri gibi, bir dokunasanız bin ah işitirsiniz. Personel eksililiği ve aşırı iş yükü, düşük maaş ve ekonomik sıkıntılar, fiziksel ve psikolojik yıpranma, hak ettikleri değeri görememe, fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalma, meslekten kaynaklı hastalıklarla boğuşuyorlar.

Üzerlerinde taşıdıkları bu sorunların hiçbirini hastalarından hiçbirine yansıtmadan, şefkatle ve fedakarlıkla işlerini yapmaları karşısında saygıyla eğiliyorum.

İğnenin İpliğin İsyanı
İğnenin İpliğin İsyanı
İçeriği Görüntüle

ZİRVEDEN SIFIRA

Geçen üç hafta boyunca memlekette olup bitenlere hiç bakmadım. TV, gazete, haber yoktu. Keyif için okudum. Ancak, gözlerimi kapasam da görmekten kaçınamadığım bir hali vardı dünyanın. Füzeler uçtu, bombalar düştü, insanlar öldü!

Bazen, hiç çare kalmadığında ölüme sarılır, ölüme yatar ya insanlar. Gazze’de ölüm bile çaresiz kaldı! Bebeklerin ve çocukların birer ikişer açlıktan ölmesine de gereken tepkiyi vermedi insanlık.

Büyük insanlığın küçücük bir parçası olarak kahroldum sadece, kahroluyorum. Dünyanın ve memleketin kaosundan uzak rastgele şeyler okurken baktığım Tarih Koleksiyonu diye İngilizce bir site vardı. Misyonunu, tarihin en büyüleyici ve etkileyici hikâyelerini günümüze aktarmak olarak tanımlıyor.

Geçen gün; İngilizce From Hero to Zero” deyimiyle birlikte “Tarihteki en büyük 20 itibar kaybı” derlemeleri çıktı karşıma. Deyim; halkın zirveye taşıdığı insanların bir gün yaptıkları bir şeyle, büyük bir itibar kaybı yaşayarak sıfırlanmalarını ifade ediyor. Türkçe “Zirveden Sıfıra” diyebiliriz.

Marie Antoinette’le başlayan listede, imparatorlar, krallar, antik filozoflar, sanatçılar, sporcular ve siyatçiler var. Onuncu sırada, 20. yüzyılın en önemli Britanyalısiyasetçilerinden David Lloyd George var. Başlıkta, “En büyük Britanyalı siyasi figürlerinden biri olan David Lloyd George, tarihin Nazi tarafında yer aldı” yazmış ve “pek çok çağdaşı kariyerlerini zirvede sonlandırırken, onun siyasi hayatı sessizce sona erdi. …zamanla ön saflardan çekilerek giderek daha fazla dışlandı ve etkisiz hale geldi. Sonunda ise ne partisinin desteğini ne de güvenini elinde tutabiliyordu.” demişler.

Neyse ki listede bizden kimse yok! Hem “From Hero to Zero”nun tersi de var: “From Zero to Hero”. Sıfırdan Zirveye! Güzel olan da bu!