Cumhuriyet, bir ulusun küllerinden yeniden doğarken kadınları da bu yeniden doğuşun öznesi yapmayı hedefledi.

Eğitimden siyasete, hukuk sisteminden aile yapısına kadar pek çok alanda tanınan haklar, dönemin koşulları düşünüldüğünde bir devrim niteliğindeydi. Ancak aradan geçen yüz iki yıl, bize bu devrimin yalnızca yasalarla sınırlı kaldığını gösteriyor. Kağıt üzerinde var olan eşitlik, ne yazık ki toplumun her katmanında aynı ölçüde hayat bulamadı. Bugün hala birçokkadın, Cumhuriyet’in verdiği hakları kullanırken değil, o haklara ulaşabilmek için mücadele ederken var olabiliyor.

Günümüzdeki uygulama ve toplumsal direnç, eşitliğin önündeki en görünmez duvarları oluşturuyor. Kadının çalışma hayatında geri planda kalması, siyasette temsilde adaletin sağlanamaması ve toplumsal kalıpların hala kadının yerinitanımlamaya çalışması, Cumhuriyet vizyonunun tam olarak yaşama geçmediğini gösteriyor. Haklar kanunda yazılı olsa da zihniyet dönüşümü aynı hızla gerçekleşemedi. Kadınlar bugün hala yasaların sunduğu özgürlüğü toplumun onayına sunmak zorunda kalıyor.

Cumhuriyet’in kadın vizyonu, yalnızca geçmişin bir kazanımı değil, bugünün de tamamlanmamış bir projesidir. Gerçek eşitlik, yasalardan önce zihniyetlerde yer etmediği sürece, Cumhuriyet’in en büyük ideali hep eksik kalacaktır.

Ancak umut, hala bu ülkedeki her kadının emeğinde, direncinde ve var olma mücadelesinde yaşamaya devam ediyor. Cumhuriyet’in 102 yıl önce başlattığı bu eşitlik yolculuğu, bugün bizim omuzlarımızda sürüyor. Önemli olan yasaları değil zihniyetleri dönüştürmek. Çünkü gerçek devrim hala tamamlanmayı bekliyor. Çünkü kadınlar, yalnızca eşitliğin değil, bu ülkenin ilerlemesinin de gerçek taşıyıcılarıdır.