Geçen hafta Istanbul'a gittim. Bir buçuk yıl sonra "köyden indim şehire" modundan çıkmak biraz zor oldu! Daha da artmış ucubeler, daha da kalabalıklaşmış sokaklar, daha da gürültülü, daha bir keşmekeş ve her şeye karşın süren Istanbul güzellikleri... Boğaz, Marmara, adalar - oysa derinlerde insan marifeti/yönetici basiretsizliği pislikler ölüm saçmakta.
 
Martılar çoğalmış, diğer kuşlar azalmış mı? Yoksa kışı burada geçiren göçmenlerin hepsi henüz gelip Haydarpaşa dalgakıranında yerlerini almadılar mı? Istanbul kedileri her zamanki gibi formda! Vapur ahalisi 20 dakikalık huzur molasının keyfinde; belki biraz daha dikkatli, biraz tedirgin ama sakin. Çoğunluğun maskeli olması, mesafeye dikkat etmeye çalışması güzel.
 
Derken yağmur başladı; öyle kuvvetli falan değil, hafif bir yağmur.
Zaten yoğun olan trafik kilitlendi, bir telaştır gidiyor. Bizde bu kadarcık yağmuru kimse tınmaz bile, yaptığı işe devam eder... Bu kadar mı uzaklaştı doğadan şehir insanı?
 
Ekilip dikilip gelişmeye bırakılacağına, "süs malzemesi" olarak kullanılan bitkiler sanki azalmış - neyse ki... Bir de her tarafa renkli ışıklar koymaktan vazgeçseler! Bir zamanlar Istanbul'da neon reklamlar yasaklanmış, kaldırılmıştı. Ucubelerini renkli ışıklarla süsleyenlere kısıtlama getirilemez mi? Işıklandırma deyip geçmeyin. Bence dünyanın en güzel yapılarından biri Süleymaniye. Öyle kötü ışıklandırılmış ki geceleri lego oyuncağa dönmüş.
 
Eh... köylünün "şehir izlenimleri" bu kadarda kalsın!
 
Haftanız verimli, sofralarınız şifalı olsun