Sağlık sistemlerinin on yıllardır erkek fizyolojisini temel alarak şekillenmesi kadınların ikincil planda kalmasına ya da “küçük erkek” modeline indirgenmesine neden oluyor. Yapılan araştırmalar da bu algı nedeniyle kadınların sağlığının olumsuz etkilendiğini ortaya koyuyor. Geçtiğimiz yıl Melbourne’de yapılan bir araştırma, dünya genelinde kalp masajı (CPR) eğitiminde kullanılan 20 farklı yetişkin maketinin hepsinin düz bir erkek göğsüne sahip olduğunu, yalnızca bir modelde opsiyonel bir göğüs eklentisi bulunduğunu ortaya koydu.
BirGün'den Saya Toprak'ın haberine göre, uzun yıllar tıp literatürü ve uygulamaları erkeğin bedenini “norm” kabul etti. 2001 yılında ABD Ulusal Tıp Akademisi (IOM) yayınladığı raporda, sağlık ve bakımın birçok alanında cinsiyete bağlı farklılıklar olduğunu ve bunların araştırmalarda mutlaka dikkate alınması gerektiğini vurgulayarak erkek bedeninin “norm” kabul edilmesine itiraz etti. Kadınlar, özellikle 50 yaşı sonrası nüfusun daha büyük bölümünü oluşturup sağlık hizmetlerine en çok ihtiyaç duyan grup olmalarına rağmen, tıp dünyasında hala eksik temsil ediliyor.
İLK YARDIM DA YOK
Melbourne’de yapılan araştırma, dünya genelinde kalp masajı (CPR) eğitimlerindeki cinsiyet körlüğünü ortaya koyarken eğitimlerde kadın vücuduna özgü farklılıkların dikkate alınmamasının sonuçları ise İngiltere'deki St John Ambulance tarafından geçtiğimiz sene İngiltere’den yapılan bir araştırmayla gözler önüne serildi. Araştırmaya göre, halka açık bir yerde kalp krizi geçiren kadınların, "göğüslerine dokunmaktan endişe duyulduğu" için, yoldan geçenlerden ilkyardım alma şansı erkeklere göre çok daha düşük.
2017'de ABD’de Pensilvanya Üniversitesi tarafından yapılan bir çalışmada, kalp krizi geçiren 19 binden fazla kişiden alınan veriler incelendi ve kadınların yalnızca %39'u yabancılardan ilkyardım alebilirken erkeklerde bu oran %45. Erkeklerin hayatta kalma şansı da kadınlardan %23 daha yüksek.
ERKEK STANDARDI
Kadınlar aynı zamanda ilaç araştırmalarında da genellikle yok sayılıyor. 1950'lerin sonu ve 1960'ların başında, 46 ülkede talidomid isimli ilacın hamile veya doğurganlık çağındaki kadınlara reçete edilmesinin ardından 10.000'den fazla çocuk engelli doğdu ve binlerce düşük yaşandı. Bunun üzerine ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), 1977’de doğurganlık çağındaki kadınların erken dönem klinik deneylere alınmasını yasakladı. Bu ilaç araştırmalarında kadınların sistematik olarak yok sayılmasına sebep oldu. Yasak 1993’te kaldırıldı fakat alışkanlıklar değişmedi. Verilere göre dünyada erken aşama ilaç denemelerine katılanların %30’undan azı kadın. 1990’larda kadınların klinik araştırmalardaki temsil oranı %20’nin altındaydı ve aradan geçen on yıllara rağmen bu oranda kayda değer bir değişim yaşanmadı. Kadınların çalışmalara dahil edilmemesinin başlıca sebebi olarak, aylık hormonal döngülerinin deneyi karmaşıklaştırıp maliyeti yükselteceği gösteriliyor. Yani erkek fizyolojisinden tamamen farklı kadın fizyolojisi yok sayılıyor, erkek denekler kullanılıyor.
2022’de Laura AB Wilson ve Shinichi Nakagawa tarafından yayımlanan bu araştırmaya göre yaygın kullanılan 86 ilacın 76’sında cinsiyete dayalı farklılıklar gözlendi. Öte yandan kadınların erkeklere kıyasla neredeyse iki kat daha fazla ilaç yan etkisi yaşadığı saptandı.
YAN ETKİ DAHA FAZLA
ABD’deki resmi veriler de kadınların ilaç yan etkilerini erkeklere göre daha fazla bildirdiğini gözler önüne serdi. 2013 yılında bir uyku ilacının yıllarca kadın ve erkeklere aynı dozda reçete edilmesi üzerine kadınlarda ertesi sabah sersemlik yaratarak trafik kazalarına sebep olabildiği gözlemlenince FDA (Amerika Birleşik Devletleri Gıda ve İlaç Dairesi) kadınlar için önerilen dozu yarıya indirdi.
Avustralya, Kanada gibi ülkelerde “tıbbi cinsiyet eşitliği” stratejileri tartışılıyor ve Avustralya’da “tıbbi mizojini” kavramı resmi sağlık danışma kurullarının gündemine girdi. Bilimsel yayınlarda yapılan çalışmalarda da kadın ve erkek verilerini ayrı raporlamasını talep edilmeye başlansa da daha uzun bir yol var.
∗∗∗
KADINLAR ORANTISIZ DAHA FAZLA YARALANIYOR
Tıbbi cihazlar da erkek bedenine göre tasarlanıyor. Stanford Üniversitesi’nin Gendered Innovations inisiyatifinin bir analizine göre, tıbbi cihaz kaynaklı komplikasyonların %67’sini kadın hastalar oluşturuyor. İncelenen 340 bin vakadan üçte ikisi kadın. Bu, medikal teknolojinin kadınları erkeklerin iki katı oranında yaraladığı anlamına geliyor. Uzmanlar, teknoloji ve cihazların çoğunlukla erkekler üzerinde geliştirilip denendiği için kadınlarda komplikasyon riskinin daha yüksek olduğunu belirtiyor. Bu tablonun çarpıcı örneklerinden biri yapay kalp cihazları. Bu cihazlar yıllarca kadın bedenine büyük geldiği için neredeyse sadece erkek hastalara takılabildi. 1982’den beri dünya çapında takılan 1596 yapay kalbin sadece yüzde 12’si kadın hastalara takıldı.
Yakın zamanda daha küçük boyutta yapay kalpler geliştirilip onay alınması sayesinde kadınlar için de yapay kalp nakli imkanı doğmaya başladı. Benzer bir sorun, kalça protezlerinden emniyet kemeri tasarımına pek çok alanda yaşandı. Harvard Üniversitesi’nde geçtiğimiz ekimde yapılan “Küçült ve Pembeleştir: Ürün Tasarımında Cinsiyet Ayrımcılığı” başlıklı araştırmaya göre otomobil sektöründe yıllarca çarpışma test mankenleri ortalama erkek olarak tasarlandığından, kadınlar trafik kazalarında orantısız şekilde fazla yaralanma riskiyle karşı karşıya kaldı.
TIBBİ CİHAZLAR GENELDE KADINLARI YARALIYOR
• Tıbbi cihaz kaynaklı komplikasyonların %67’si kadınlarda görülüyor.
• İncelenen 340 bin vakanın üçte ikisi kadın.
• Tıbbi cihazlar kadınları erkeklerin 2 katı oranında yaralıyor.
• Erken aşama ilaç denemesine katılanların %30’dan azı kadın, %70’ten fazlası erkek.
• 1982’den bu yana takılan 1.596 yapay kalbin %12’si kadınlara, %88’i erkeklere takıldı.
• Kalp dolaşım sistemi hastalıklarından ölenlerin %43,9’u kadın, %36,4’ü erkek.
KADIN SAĞLIĞI ÜREMEDEN İBARET KALIYOR
Türkiye’de “kadın sağlığı” denince uzun yıllar yalnızca üreme sağlığı anlaşıldı. Kadınların kalp-damar hastalıkları, kronik rahatsızlıklar veya acil bakım ihtiyaçları görece arka planda kaldı. Oysa Türk Tabipleri Birliği’nin 2008 yılında hazırladığı bir rapor, kadın sağlığını etkileyen biyolojik etkenlerin yanı sıra toplumsal cinsiyet temelli eşitsizliklerin de sağlık hizmetine erişimde büyük rol oynadığına dikkat çekiyor. Raporda, kadınların sağlık hizmetlerinden yararlanmasını kısıtlayan eğitim düzeyi farklılıkları ve benzeri toplumsal engellerin sağlık kavramı içinde ele alınması gerektiği vurgulanıyor.
Türkiye özelinde en çarpıcı örneklerden biri, kalp ve damar hastalıkları alanında karşımıza çıkıyor. Kalp-damar hastalıkları, Türkiye’de kadınların ölüm sebeplerinin başında geliyor. Türk Kardiyoloji Derneği’nin 2019 verilerine göre, ülkede kadın ölümlerinin %43,9’u kalp ve dolaşım sistemi hastalıklarından kaynaklanıyor, erkeklerde bu oran %36,4.