Insan günlük hayatına devam etmek için neye ihtiyaç duyar? Eğitim? Sevgi? Para? Başarı? Elbette ki bunlar bireylerin yaşamı için makul beklentilerdir. Ancak insanlık tarihi boyunca bu ihtiyaçlar arasında öncelik farklılığının olduğu açıktır. Bu önceliklerden biri de şüphesiz ki barınmadır. Barınma,insanların hayatta kalması, sağlığı,güvenliği,refahı ve sosyal gereksinimleri için temel bir ihtiyaçtır. Iyi bir barınak, insanların fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarını karşılar, kendilerini daha güvende ve rahat hissetmelerini sağlar. Bu yazıda temel ihtiyacımız olan ve ülkemizde gittikçe bir krize dönüşen barınma ihtiyacına yer vereceğim.

Barınma! İhtiyaçlar hiyerarşisinde bireyin temel motivasyonu.Paleotik çağdan neolitik çağa geçişle insanlar avcılık ve toplayıcılıktan tarıma geçerek kalıcı köy ve kasabalara yerleşmeye başlayıp konutlar inşa etmeye başladılar. İlk zamanlar basit düzeyde inşaatlar olan bu yapılar, zamanla, insanların yaşam koşulları ve ihtiyaçlarının da değişmesiyle dev binalara dönüştü. Bununla birlikte, Rönesans ve Sanayi Devrimi, şehirlerin ticaret, sanayi ve inovasyon merkezleri haline gelmesiyle yeni bir kentleşme dalgasını teşvik etti. Artan nüfüs ve gelişen yapı teknolojisi ile kentleşme süreci metroplex düzeyinde şehirler yarattı. Ancak dünyadaki küreselleşmeye ve hızlı yapılanmaya ragmen insanların barınma sorunununun tam anlamıyla çözüldüğü söylenemez. Bu durum büyük oranda gelişmekte olan ülkelerle özdeşleşse de gelişmiş ülkelerde dahi tam anlamıyla çözüldüğü söylenemez. Özellikle pandemi döneminde ABD, Almanya, Hong Kong gibi neoliberal kentlerde olağan akışın dışındaki bir durum emlak piyasasındaki bu sorunu hızlıca krize dönüştürebilmişti. Peki nasıl olur da insanlık tarihinin önceliklerinden olan barınma dünyanın en gelişmiş ülkelerinde dahi sosyal bir sorun olmaya devam edebiliyor. Yukardaki örnekten de anlaşılacağı üzere barınma gibi temel bir ihtiyacın küresel çapta bir kriz olmasının şüpehesiz ki başat aktörü kasapitalist sistemdir.

Üretim araçlarının özel mülkiyeti ve kâr peşinde koşma ilkelerine dayanan bu ekonomik sistem, barınma hakkı da dahil olmak üzere toplumsal yaşamın birçok alanında önemli bir etkiye sahiptir.

Kapitalizm, tarih boyunca diğer bütün sosyal haklar gibi barınma hakkı üzerinde de derin bir etkiye sahip olmuştur. Kâr peşinde koşan bir sistem olarak kapitalizm, ekonomik olarak dezavantajlı olanların genellikle erişemeyeceği bir konut piyasası yaratarak kaynakların ve fırsatların eşitsiz dağılımı, özellikle kentsel alanlarda pek çok insanın yeterli konuta erişemediği bir duruma yol açmıştır.

Kapitalizmin barınma hakkını etkilemesinin kilit yollarından biri, barınmanın metalaşmasıdır. Bu sistemde konut, temel bir insan ihtiyacı olarak değil, piyasada alınıp satılabilen bir meta olarak ele alınır. Bu, özellikle konut talebinin yüksek olduğu şehirlerde, konut fiyatlarının çoğu insan için ulaşamayacağı bir duruma yol açmıştır. Barınma hakkını etkilemesinin bir başka yolu da zenginlik ve gücün birkaç kişinin elinde toplanmasıdır. Kapitalist bir sistemde mülk ve sermayeye sahip olanlar, sahip olmayanlara göre önemli bir avantaja sahiptir. Bu, varlıklı bireylerin ve şirketlerin konut piyasasının büyük bölümlerini kontrol edebildiği bir duruma yol açarak, diğerlerinin uygun fiyatlı konutlara erişmesini zorlaştırır. [2021 yılında Berlin halkı şirketlerin konut stoğunun yarattığı krizi uzunca bir süre protesto etti. Bu mücadelenin sonucunda refernduma giden halk % 59 ile 3000’den fazla dairesi bulunan şirketleri kamulaştırmyı başarmıştı. ] Dahası, kapitalizmin kâr odaklı doğası, konutun genellikle yaşanacak bir yerden ziyade bir yatırım fırsatı olarak görüldüğü bir duruma yol açmıştır. Bu, konutların genellikle spekülasyonla alınıp satıldığı bir duruma yol açarak, konut piyasasında düşük gelirli ve savunmasız topluluklar üzerinde yıkıcı etkileri olabilecek dalgalanmalara yol açar.

Türkiye'de de barınma sorunu yıllardır çözülmemiş bir mesele olarak karşımızda. Ülkemizde milyonlarca insan yetersiz barınma koşulları nedeniyle zor şartlarda yaşam mücadelesi veriyor. Bu durumun nedenleri arasında artan enflasyon plansız şehirleşmenin yanı sıra AKP hükümetinin uygulamaları da barınma krizini derinleştiren etmenler arasında yer alıyor. Hükümetin rant uğruna gerçekleştirdiği projeler, barınma hakkına yönelik en büyük tehdit.

Özellikle son yıllarda İstanbul'da gerçekleştirilen projeler, kentsel dönüşüm adı altında yapılan hukuksuz uygulamalarla beraber barınma sorununu daha da derinleştirdi. Hükümetin "megakent" hayali, kentin tarihi ve doğal dokusunu yok ederken, yoksul mahallelerde yaşayan pekçok insanın evi de yıkıldı. Ancak, bu yıkımların ardından yerlerine yapılan konutlar, yoksullar için uygun fiyata sunulmadı. Tam tersine, konutların çoğu lüks, yüksek fiyatlı ve zengin kesimlere hitap eden yapılar oldu.

Hükümetin barınma üzerindeki diğer bir etkisi ise TOKİ tarafından gerçekleştirilen konut projeleri. TOKİ, yoksul kesimler için konut yapmayı hedeflemiş bir kurum olmasına rağmen, son yıllarda gerçekleştirilen projelerin büyük bir bölümü yine lüks ve yüksek fiyatlı konutlardan oluşuyor. Ayrıca, TOKİ'nin gerçekleştirdiği projelerde sadece konutlar değil, sosyal donatı alanları da yok denecek kadar az. Bu da insanların sağlıklı ve kaliteli bir yaşam sürdürmelerini engelliyor. Ayrıca Adalet ve kalkınma partisinin inşaata dayalı ekonomik büyüme politikasına ve her yıl inşa edilen onca konuta rağmen konut fiyatlarında herhangi bir fiyat gerilemesi gözlemlenememiştir. Yapılan gayrimenkul stokları zengin kesim için yeni bir sömürü madeni olmuştur. İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerde 1 milyondan fazla konut boş olması bu durumu özetler niteliktedir. Kısaca konut var barınamıyoruz.

Gelinen noktada kapitalizmin hükümet eliyle barınma üzerindeki ne kadar tepinebilir.Mesela binlerce insanın öldüğü, milyonlarca insanın evsiz kaldığı fiziksel bir felakette daha pahalıya satabilmek için geçici barınma alanı olabilecek çadırları stoklayabilir mi? Olabilir.

Sırf haramilerinin cepleri zarar görmesin diye milyonlara mezar kâğıt evlerin inşasına arka çıkabilir mi? Olabilir.

Uygun fiyatli bir barınma alanı bulamayan binlerece öğrenciyi sokakta bırakabilir mi? Olabilir.

Kapitalizm ve böylesi bir hükümetle el ele vermişse her şey mümkün olabilir.Bunlar distopik bir romandan değil 2023’ün kapital Türkiyesi’nden.

Bu sorunları ele almak için, kapitalizmin temel ilkeleri ışığında yürüyen bu düzene meydan okumak ve insanların ihtiyaçlarını kârdan daha öncelikli tutan bir sistem için çalışmak gerekiyor. Herkesin uygun fiyatlı ve güvenli konuta erişimini sağlayacaksak, konutun metalaştırılması başta olmak üzere bu sorunların temel nedenlerini ele almalıyız. Ancak o zaman, geliri veya sosyal statüsü ne olursa olsun herkesin barınma hakkına sahip olmasını gerçekten sağlayabiliriz.