Cengiz Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel eseri Juan Juanlarca esir edilen bir gencin mankurt (bilinçsiz köle) edilmesini konu ediniyor. Mankurtlaştırma, saçları tıraş edildikten sonra kafasına taze deve derisi geçirilmesinin ardından esirlerin Asya çölllerine bırakılması ile Juanlarca yapılan bir işkencedir. Beş altı gün sonra sağ kalanları toplayıp yiyicek ve içicek verirler. Zaman içinde deri güneşte kurudukça esirlerin başını mengene gibi sıkıştırmaya başlar. Bu baskı saçların dışa doğru büyümesine engel olur ve bir müddet sonra saçlar kafatası derisinden içe doğru büyümeye başlar. Saçlar kafatasına dolandıkça da esir hafızasını yitirmeye başlar. Önceki hayatından kimseyi, hiçbirşeyi hatirlamaz her şeyi unutarak efendisine itaatkar bir köle haline gelir. Eserin devamında oğlunun mankurt olduğu haberini alan Nayman Ana oğlunu arayıp buluyor. Ancak efendisinin söylediklerine inanan oğul annesini oklayarak öldürür.

Ne için unuturuz? Bu soruya beynin fizyolojik yapısı, yaşlanma süreci, sinir hücrelerinin iletişim ağlarının zamanla zayıflaması ve nöronlar arasındaki bağlantılarının bozulması gibi biyolojik açıdan bir cevap verilebilir. Ancak bellek yitiminin sosyolojik nedenleri daha karmaşıktır.

Yukarıdaki hikayede bir bireyin her şeyi unutarak bilinçsizleştirilmesinin kurgusal sonucunu gördük. Gerçekte de unutmak, insanın doğasında olan bir eylemdir. Bir şeyleri, hatta birilerini unutmak herkesin başına gelir. Bazen dalgınlıktan, bazen de hatırlanması çok acı verecek anıların bilinçli olarak bastırılışından kaynaklanır insanların unutkanlığı. Peki ya toplumlar unutursa ne olur? Ve dahası bu unutuş, özel olarak yönlendiriliyorsa, modern zamanlara dair bize hangi gerçekleri anımsatır? Paul Connerton’un alıntısından hareketle kollektif unutkanlığının sebeplerine bakalım.

Tüm dönemler hayatı doğrudan ya da dolaylı olarak şekillendirmektedir fakat modern dönemin diğer dönemlerden daha etkin ve dinamik olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz. Modern insanlar, dinamik bir yaşam tarzını benimserler sürekli yenilemek ve yenilenmek yegane motivasyondur. Anıları eşyalara bağlamazlar bu nedenle, geçmişin izleri zaman içinde endüstri ürünlerine dönüşür. Hediye edilmiş bir eşyayı saklanmaya ve korunmya ihtiyaç yoktur çünkü aynısından yeteri sayıda mevcuttur, statiklik can sıkıcıdır ve yenilenmelidir. Yaşanan bu dinamiklik siyasal, bilimsel, teknolojik ve hızlı paradigmatik dönüşümlerden kaynaklanmaktadır. Bu bütüncül dönüşümün iç içe geçmiş hali moderniteye unutturucu bir tabiat biçmiştir. İktisadi hayatta kapitalizmin yükselişi, seküler dünya anlayışının yerleşmesi bu dönüşümde etkin role sahiptir. Çünkü kapitalist üretim süreci, kendisini üreten emek sürecini göz ardı etmek üzerine kuruludur. Modern dünyada karşımıza çıkan ürünler, insan emeğinin ürünü olmasına rağmen, bu emek sürecinin izleri silinmiştir. Üretim sürecinde emeğin önemi unutulduğundan, tüketiciler de ürünlerin kökenlerine pek ilgi duymamaktadır, emeğin ve yaratıcılığın değeri unutulmuştur ürünler sadece tüketim nesneleri olarak algılanmaktadır.

Fotoğraflar, anıtlar, kentin binaları, bu binalardaki tabelalar bi dönemi, bi kültürü anlatır, gerçeğin analojisidir. Kollektif yaşam ve toplumsal pratikler hakkında önizleme niteliğinde bilgiler barındırıran unsurlardır herbiri. Ancak bu unusurların da bi kısmı modernleşmenin yenilenme motivasyonundan bi kısmı toplumsal belleği yönlendirmek adına yenileşmeden nasibini almıştır. Örneğin yazılı ve görsel kültürün en güzel göstergelerinden olan tabelalar dağiştirildiğinde kent yenilenmiş olmuyor, bi toplumun geçmişe dönük belleği silinmiş olur.

Tabi burdaki değişimden kasıt sıradan bi işletmenin tabela değişikliğinden farklıdır, bütünsel ve daha genel bir değişikliktir. Özellikle 1980 darbesinden sonra sokakların iki bin yıllık isimleri bile değiştirildi. Bu tarihi, hafızayı silmek anlamına gelir. Geçmişi gelecekle buluşturan şehir, sokak, hafıza denklemi tahrip edilmiş olur. Çünkü bilinir ki mekânlara konulan isimler bize çoğu zaman neyi unutmamız ve neyi hatırlamamız gerektiği konusunda güçlü mesajlar verir. Aynı yıllarda siyasi otorite, dönemin buhranını toplum belleğini zayıflatmak için TV kanallarına toplumun dikkatini dağıtacak yayınlar yapma emri vermişti. Otoriter rejimlerde medya, iktidarın belirlediği ideolojik çizgiyi takip ederek tarihin yeniden yazılmasına katkıda bulunur. Bu durumda, medya organları tarafından sunulan tarihsel anlatılar, otoriter rejimin ideolojisine uygun olacak şekilde hegemoniktir ve gerçekleri yansıtmaktan uzaktır. Binlerce insanın öldüğü felaketen 1 hafta sonra otoriteleri daha fazla sarsılmasın diye ana akım medyaya iktidar normalleşme emrini vermemiş miydi? TÜİK’in enflasyon açıklamaları, her kanalda yayınlanan sözde temel atma törenleri ve daha nicelerinin yegane amacı toplumun belleğini yönlendirmek değil mi? Medyanın belleği yönlendirme gerçekliğini oldukça başarılı bulduğumu söylemeliyim. Örneğin youtube kanallarında halka mikrofon uzatılarak yapılan sokak röportajlarında organize cahillik, bir kişinin onlarca kanaldan haykırdığını sokakta haykırıyor. Aynı dil, aynı uslup, benzer kelimeler ve çoksesliliğe tahamülsüzlük. Bu nokta medya eliyle yönlendirilen bellek ve sorgulanmayan devlet aklı içimize muhalefeti kafa kesmekle tehdit edecek kadar mankurlaştıran bireyler çıkarır.

Medyanın toplumun hafıza algısını şekillendirebilmesinin en önemli yollarından biri, tarihsel olayların haberleştirilmesidir. Tarihsel olayların bildirilme şekli, bunların gelecek nesiller tarafından nasıl hatırlanacağı ve anlaşılacağı üzerinde derin bir etkiye sahip olabilir. Medya, bir konunun belirli yönlerini vurgulayarak ve diğerlerini küçümseyerek kamuoyunu etkileyebilir. Örneğin medya, sosyal ve çevresel etkileri göz ardı ederken belirli bir politikanın ekonomik maliyetlerine odaklanabilir. Bu, konunun çarpık bir şekilde algılanmasına ve tüm sonuçların ele alınamamasına yol açabilir. Olayları belirli bir şekilde çerçeveleyerek, bunların halk tarafından nasıl algılanacağını belirleyebilir. Bir protestoyu meşru bir muhalefet ifadesi yerine şiddetli ve rahatsız edici bir olay olarak çerçeveleyebilir hatta terörize edebilir. Gezi olayları tam da bu şekilde terörize edilmemiş miydi zaten. Bu protestocular hakkında olumsuz bir algıya ve protestoya yol açan temel sorunların ele alınamamasına yol açabilir. Medya bellek yönlendirmesiyle resmi ideolojiler ekseninde kamuoyu oluşturulmakta ve gerçeklik yeniden kurulmaktadır.

İktidarın meşruluğu için bi gerekliliktir kolektif unutkanlık, zira alternatif bir hafıza ve unutmayan toplum bu meşruiyet için tehlike arz eder. Biz yine de unutmanın panzehrini (hatırlamak) güçlü tutalım. Çünkü telefonların, bilgisayarların ve sosyal medya hesaplarının bizler yerine hatırlayıp bizler yerine unuttuğu; hız, teknoloji ve tüketim gibi pek çok unsurun insanı çepeçevre sardığı bu modern dönemde Aytmatov’un anlattığı mankurtlaştırma hadisesinden çok da uzak olduğumuz söylenemez