Geçen yıl Şubat ayında Türkiye'nin bitmek bilmeyen siyasi gündeminin ortasında çok da fazla kimsenin dikkati çekmeyen bir haber ajanslara düştü. İstanbul'da Çin Halk Cumhuriyeti'ne ajanlık faaliyeti yaptığı düşünülen yedi Uygur tutuklandı.
Bu yedi kişi arasında Uygur bir tekstil tüccarı olan Sadık (Shadeke Maımaıtıaızazı) öne çıkıyordu. Öyle ki polise verdiği ifadede Çin Devlet Güvenlik Bakanlığı görevlisi ve Çin Komünist Partisi Kargılık Başkan Yardımcısı Li ve Çin Kamu Güvenliği Bakanlığı görevlisi "Alimcan" kod adlı ajanlarla görüşmeler yaptığını kabul ediyordu. Sadık'ın Pekin tarafından 20 yıldır aranan Müslüman Uygur aktivist Abdulkadir Yapcan ve İstanbul'daki diğer Uygurlar hakkında casusluk yapması için Çinli yetkililerden 100 bin doların üzerinde ödeme aldığı da öne sürüldü. Yetkililerin tüccara Yapcan'ı yakından izlemenin bir yolu olarak Yapcan'ın ikametgahının yakınında satın almak için bir ev aramasını söylediği iddiası da dosyada yer aldı.
Mart başında görülen duruşmada bir yıldan fazla hapis yatan altı Uygur serbest kalırken Sadık 12 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı ve dosyası bir üst mahkemeye taşındı.
Türkiye'de Çin ajanlarının faaliyet göstermesi sıradan vatandaşlar için şaşırtıcı olsa da ülkelerindeki ağır insan hakları ihlalleri nedeniyle çareyi yurt dışına kaçmakta bulan Müslüman Uygur topluluğu için istihbarat kapasiteli Çin görevlileri tarafından bulunup iktidardaki Çin Komünist Partisi'nin üst düzey yetkililerine rapor vermeye zorlanmak hayatlarının bir parçası.
Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu'nun (ICIJ) DW Türkçe ile ortaklaşa yürüttüğü "China Targets" (Çin Hedefleri) araştırması kapsamında incelediği belgeler, bunun resmi olarak belirlenen bir stratejiye dayandığını gösteriyor. Gazetecilerin incelediği 2004 tarihli polis akademisi ders kitabı ve 2013 tarihli Çin iç güvenlik yönergelerine göre Çin'in Uygurlar da dahil muhalifleri gözetimi sınırları aşıyor. Bunun için belirlenen yöntemler arasında "aile bağlarının duygusal etkisi" adıyla muhaliflerin yakınlarının duygusal baskı aracı olarak kullanılması da öneriliyor.
Sadık için de tam olarak öyle oldu.
DW Türkçe hem Sadık'ın avukatı ve bir yakını hem de ajanlık faaliyetine konu olan Abdülkadir Yapcan ile görüştü. Bu görüşmeler iki Uygur'un topluluk içerisinde birbirini tanıdığını gösterirken Yapcan, Sadık'a yöneltilen ajanlık suçlamasını çok da önemsemedi. "Ailesi üzerinden tehdit edilmiştir" dedi.
Çin iddiaları reddediyor
Çin ise sınır ötesi baskı iddialarını "asılsız" ve "birkaç ülke ve kuruluş tarafından Çin'i karalamak amacıyla uydurulmuş" diyerek reddediyor. Çin'in Washington D.C.'deki büyükelçiliği sözcüsü Liu Pengyu, ICIJ'e verdiği yazılı açıklamada "sözde muhalifleri ve yurtdışındaki Çinlileri hedef almak için sınır ötesine uzanmak diye bir şey söz konusu değildir" dedi.
Hak savunucuları ve araştırmacılara göre Çin hükümeti, terörizm ve dini aşırılıkla mücadele bahanesiyle 1 milyondan fazla Uygur'un toplu olarak hapsedilmesi, zorla çalıştırma ve diğer suistimaller de dahil olmak üzere binlerce insan hakları ihlali gerçekleştirdi.
Sadık da bu nedenle ülkesini terk eden ve Türkiye'de yaşadığı bilinen yaklaşık 50 bin Uygur'dan biri.
Sadık, Sincan'ın Kargılık ilçesinde doğdu. Tekstil ticaretiyle uğraşıyordu ve 2003'ten itibaren Türkiye'yi sık sık ziyaret ediyordu. Ancak Çin, Kargılık'ta Türk ürünlerini yasaklayınca yaptığı yatırımlar kayboldu. Bu nedenle 2017 senesi itibariyle tamamen Türkiye'de yaşamaya başladı. Göçmenlerin yoğun olarak yaşadığı Fatih ilçesine yerleşti.
Beş çocuğunun ikisi Türkiye'de, üçü Çin'de bulunuyor. Şu an 61 yaşında.
"Bize çalışırsan kurtulursun"
Geçen yıl İstanbul Fatih'de Çin'e ajanlık yaptığı iddiasıyla gözaltına alındı. Polise verdiği ifadede, Kargılık'tan polis olarak tanıdığı "Alimcan" kod adlı istihbarat görevlisinin akrabaları ve sevdikleri üzerinden tehditleri sonucu onunla buluşmak için Hong Kong'a gittiğini, ancak Hong Kong'da iki Çinli polisin onu Kargılık'a götürdüğünü ve burada başına çuval geçirilerek işkence gördüğünü, 15 gün gözaltında tutulduğunu anlattı.
"15 günün ardından Alimcan ve Çin uyruklu Le isimli şahıs yanıma geldi. Alimcan, 'Çin çok büyük bir ülke bize çalışırsan kurtulursun. Yoksa seni ve sevdiğin herkesi yok ederiz' dedi. Hakkımda tutuklama kararı olduğunu ancak tekliflerini kabul edersem tekrar Türkiye'ye gidebileceğimi ve Kargılık'taki sevdiklerime zarar vermeyeceğini söyledi" dedi.
DW Türkçe'ye konuşan Sadık'ın avukatı Fatih Davut Ejder de Çinli yetkililerin, Sadık'ın Doğu Türkistan'da bulunan kızlarıyla alakalı çok nahoş ifadeler kullandığını, Sadık'ın onlardan kurtulmak için tekliflerini kabul ettiğini aktardı. Yine de kamuya açık kaynaklar dışında bir bilgi paylaşmadığını belirtti.