İnanç çeliği de eritir!

Kader nedir? Niye boyun eğeriz olanlara, itiraz etmek yerine? Söylenegelen “coğrafya kaderdir” bakışı doğru mudur? Değilse, neden hep gurbet düşer o coğrafyanın insanına? Kader değiştirilemez mi? Bilimsel bakarsak, hiçbir şey kader değildir ve yazgıya karşı durmak gerekir.

Bugün Güneydoğu dediğimiz Anadolu bölgesi, bin yıldır “Kürdistan” olarak biliniyor-du. Bin yıldır da bölge halkı hep göç halinde-ydi. Bir şeylerin değişmesi için herkes karınca kararınca, gücü yettiğince, aklı erdiğince iyiyi, haklıyı, doğruyu bulmak için; deyim yerindeyse ekmeğini taştan çıkarmak için evini, ocağını, anasını atasını bırakıp yola düştü. Hepsinin de gönlünde, Şivan Perver’in dillendirdiği, “ölüm de olsa güzeldir ana baba yurdunda” vardı.

Sosyal, siyasal, ekonomik, ekolojik, kültürel, iklim değişikliği nedeniyle herkes bir yerlerden bir yerlere göçüyor. Dünyanın her yerinde insanlar daha iyi, daha adil, daha güvenli, daha huzurlu bir yer arıyor. Birileri orayı belirlerken gitmek, yaşamak için birileri de oradan başka bir yere göçmeyi düşünüyor. Belki yerlerini değiştirseler olacak, ama olmuyor işte. Bırakın burada yaşayalım.

Günün doğuşu umuttur

Kahraman Oğuz, romanı “Yaralı Aşk”ta, bu açmazdaki bir aileyi almış ele. Yoksulluk başa bela, hele çoluk çocuk da varsa, ekmeği bile taştan çıkarır insan. Bazen tek başına, köyde bıraktıklarının hasretiyle, bazen de kabı kacağı toplayıp (ne kadardır ki zaten, bir denk yük ancak) göç yoluna çıkanları anlatıyor. Birbirlerine karşı duyarlı, sevgi dolu, zorlukların üstesinden beraberce gelebileceklerine inanan Şeyhmus ile Zeynep’in çocuklarıyla birlikte daha gün ağarmadan yola düştükleri o günden bu güne… değişen sadece yol, araç ve giysiler. Kamyon kasasında toza belenerek günler süren yolculuk, belki bugün, asfalt yol ve otobüsle daha konforlu gibi gözükse de, insanın duygusu hep aynı.

Beyrut, bir dönemin Paris’i; öyle çarpıcı, öyle geniş olanaklar sağlayan bir kent. Gitmek kolay değil ama… Kaçak geçilecek sınırlar. Kaçakçılar para karşılığı -bazen ihbar eder, yakalatabilirler de çıkarlarına gelirse- geçirir çalışmak, bir nebze daha iyi yaşamak isteyenleri. Günler sürer yolculuk, sınır geçişlerinde jandarmaya yakalanmamak gerekir, aracılara, elçilere para kaptırmamak gerekir. Hepsinden de, kendilerinin ekmek parası için yola düştüklerini, kanun kaçağı olmadıklarını, o nedenle de biraz olsun insafla davranmalarını isteyerek… Kimi Mardin’den geçer, kimi Hatay’dan dereyi aşarak. Umut Beyrut’tadır ve yaşamaktan başka bir şey değildir umut.

Savaşlar umudun düşmanıdır

Medeniyetlerin doğduğu topraklara egemen olmak isteyenler o umudu yok etmek için sürekli savaş çıkartır. İsrail-Filistin-Suriye-Lübnan birbirleriyle çatışma halindeki ülkelerdir ve ekmek derdindeki insanlar savaş istemese de çatışmaların arasında kalır zorunlu olarak. Yapılması gereken bir şey vardır: Çukurova’ya göçmek. Yine sınırlar engeldir, yine kaçakçıların insafına kalırsınız.

Adana’nın sıcağını bilen bilir. Zorluklarını da… Zeynep ve Şeyhmus, bu kez dört çocukla yine tek odada, biraz daha iyi koşullarda yaşama sarılır dört bir koldan dört bir elle. Eve ekmek getirmek gerektiği için, çocuklar okulu erken bırakır. Kimi bir yere çırak durur, kimi ayakkabı boyar sokakta. Ergenliğe erişmeleriyle hayata bakışları değişmeye başlamıştır zaten, bir de sosyal siyasal bilinç edinmiş, daha bir inatçı olmuşlardır. Ana yüreği bu, ne dur durak bilir ne de sabır… Çocuklarını koruyup kollamak için canını bile verir seve seve. Zeynep böyle biri de, Şeyhmus farklı mı? O da gözlerini yakan terlerine aldırmadan gece gündüz çalışır ekmek parası kazanmak için, çocuklarının da ardından koşar onların başına bir şey gelmesin diye.

Kahraman Oğuz, betimlemelerle öykünün özüne inip yaşamı ne denli belirlediğini vurguluyor. Muhakkak ki, sadece bir aşk öyküsü değil “Yaralı Aşk”, kadın erkek eşitsizliği, feodal yapının kadına değer vermemesi de var ama olanlar sadece yaşanmışlıkla sınırlı değil. Ekonomik koşullar kadar sosyal koşullar, sosyal koşullar kadar kültürel farklılık, kültürel farklılık kadar siyasal değişim belirleyici olur. Kimi “dağ”a çıkar, kimi gurbet ele gider, kimi kaybolur hayatın hayhuyu içinde, kimi umudunu korur muhakkak. Oğuz, karakterlerini buluşturur ve konuştururken bulundukları yerin (ister köy, ister Beyrut, ister Adana, isterse daha başka bir yerleşim merkezi olsun) ve yaşayanların sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasal sorunlarını da aktarıyor.

Bugün, en tam da içinde bulunduğumuz dönemde, savaşın bitmesiyle birlikte yeni bir hayat gösteriyor kendini ufukta. Savaş artık yerini barışa bırakacak. Hiçbir ana gözyaşı dökmeyecek, belki bölgenin makûs talihi değişecek, göçler de bitecek. Yazarın, çok sıkıntı çeken karakterleri Zeynep, Şeyhmus, Ahmet, Baran ve diğerleri çeliği de eritecek kadar inançlı gelecek için.

Yaralı Aşk
Kahraman Oğuz
Roman
Sîtav Yayınları, 2023, 173 s.

(Son Haber'de yayımlanmıştır)