Türkiye artık bir haber sitesine girildiğinde “Bu siteye erişim mahkeme kararıyla engellenmiştir” ibaresiyle karşılaşılan bir ülke haline geldi. Ne yazık ki bu durum yalnızca yasa dışı içeriklerle sınırlı değil; haber siteleri, gazeteciler, sosyal medya kullanıcıları ve hatta seçilmiş siyasetçilerin dijital varlığı da bu erişim engellemelerinden payını alıyor. Tüm bu yaşananlar bize gösteriyor ki karşımızda artık yeni bir baskı biçimi var: Tekno-faşizm.
Geleneksel sansür, bir kitabı toplatır, bir yayını durdurur ya da bir içeriği mahkeme kararıyla yasaklatırdı. Tekno-faşizm ise bunu dijital sessizlik yoluyla ve çoğu zaman biz daha ne olduğunu anlayamadan yapıyor. Görünmez algoritmalar, belirsiz gerekçeli mahkeme kararları ve düzenleyici kurumların teknik müdahaleleri aracılığıyla oluşturulan bir kontrol mekanizması, yurttaşın bilgiye erişim hakkını sistematik biçimde kısıtlıyor.
Her Güne Bir Engelleme
Özellikle bağımsız medya organları (BirGün, T24, Bianet, Gazete Duvar, Evrensel gibi) düzenli olarak içerik kaldırma veya erişim engelleme kararlarıyla karşı karşıya kalıyor. Bu kararlar çoğunlukla “kişilik haklarının ihlali” ya da “kamu düzeni” gibi muğlak ve yoruma açık gerekçelere dayandırılıyor. Bu belirsizlik, sansürle hukuki meşruiyet arasındaki çizgiyi giderek bulanıklaştırıyor ve gerçeklerin üzerinin örtülmesine hizmet ediyor.
Mizah da Susturuluyor, Eleştiri de
Bugün artık sadece haber siteleri değil; mizah sayfaları, sanatçılar, akademisyenler ve aktivistler de bu dijital baskının hedefinde. Kadın hakları, çevre sorunları ya da hükümet politikalarına dair yapılan paylaşımlar, yazılar, hatta sokak röportajları bile erişim engelleriyle karşılaşıyor. Böylece yurttaşların haber alma hakkı ve gerçekleri öğrenme özgürlüğü açıkça ihlal ediliyor.
İmamoğlu’nun Hesabına Engel: Seçmen İradesine Müdahale mi?
Bu dijital baskının en çarpıcı ve güncel örneklerinden biri, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun resmi X (eski adıyla Twitter) hesabına getirilen erişim engelidir. Cezaevinde bulunan İmamoğlu, bu hesabı aracılığıyla kamuoyuna açıklamalarını, projelerini ve siyasi mesajlarını iletiyor; yurttaşlar da bu hesap üzerinden doğrudan bilgiye ulaşabiliyordu.
Bu hesap yalnızca bir siyasetçinin değil, bir belediye başkanının ve geleceğin Cumhurbaşkanı adayının seçmenleriyle iletişim kurduğu dijital bir köprüydü. Hesaba getirilen erişim engeli, teknik bir karar olmaktan çok öte; doğrudan seçilmiş bir yöneticinin kamusal iletişimine ve halkla temasına yapılan bir müdahaledir. Bu durum, dijital platformların yalnızca haber değil, artık demokratik süreçlerin de denetim altına alınmaya çalışıldığı birer kontrol alanına dönüştüğünü gösteriyor.
İmamoğlu’nun hesabına getirilen bu engel, yalnızca muhalefeti değil, doğrudan seçmenin bilgiye erişim hakkını da hedef alıyor. Bu yalnızca bir ekranın kararması değil; şeffaflığın, hesap verilebilirliğin ve ifade özgürlüğünün de karartılmasıdır.
Dijital Haklar, Yurttaşlık Hakkıdır
Bugün geldiğimiz noktada dijital haklar, yalnızca teknoloji meraklılarının değil, tüm yurttaşların temel meselesi olmalıdır. Getirilen erişim engellerine karşı kamuoyunun bilinçlenmesi, bu uygulamalara karşı tepki göstermesi ve hukuki yollarla mücadele edilmesi hayati önem arz ediyor. Bu yalnızca bugün için değil; yarının daha özgür, daha şeffaf toplumu için de gerekli.
Çünkü unutmayalım ki : Dijital çağda özgürlük yalnızca konuşabilmek değil, duyabilmek ve gerçeklere ulaşabilmektir aynı zamanda.
Ve bugün Türkiye’de uygulanan tekno-faşist politikayla hem sesler kısılıyor, hem de kulakların gerçekleri duyması engelleniyor.