Her yıl 1 Mayıs’ta, dünyanın dört bir yanındaki işçiler ve emekçiler meydanlara çıkarak taleplerini haykırıyor, mücadelelerini ortaklaştırıyor. Farklı dönemlerde farklı anlamlar yüklenmiş olsa da 1 Mayıs, bugün hâlâ en yaygın adıyla İşçi Bayramı olarak kutlanıyor.

Peki işçilerin coşkuyla sahiplendiği bugün nasıl doğdu?

1 Mayıs’ın “İşçilerin Uluslararası Dayanışma Günü” olarak ilan edilmesi;

​19.​yüzyılın başlarında, insanlık dışı koşullarda çalışan işçiler insanca yaşamak ve çalışmak için mücadele etmeye başladı. 1884’te Amerikan İşçi Federasyonu, 1 Mayıs 1886’dan itibaren işçilerin günlük 8 saatten fazla çalışmayacağını ilan etti.

1 Mayıs 1886’da 350.000 işçi greve gitti. Chicago’daki Mc Cormick fabrikasında grev sırasında polis saldırısıyla 6 işçi öldürüldü. 4 Mayıs’ta Hay market Meydanı’nda yapılan protestoda ise çıkan çatışmalarda 10 işçi daha yaşamını yitirdi. Olayların ardından tutuklanan sekiz işçiden dördü idam edilirken, dördü de müebbet hapis cezası aldı.

Bu trajik olaylar, 1 Mayıs’ın dünya genelinde bir simgeye dönüşmesini sağladı. 2. Enternasyonal, 1 Mayıs’ı “İşçilerin Uluslararası Dayanışma Günü” ilan etti.

Türkiye’de 1 Mayıs

Osmanlı topraklarında ilk 1 Mayıs kutlaması 1909’da Üsküp ve Selanik’te gerçekleşti. Türkiye sınırları içinde ilk kutlama 1912’de İstanbul’da yapıldı. 1923’te Cumhuriyet döneminin ilk 1 Mayıs’ı geniş bir katılımla kutlandı ancak 1925’te çıkan Takrir-i Sükûn Kanunu’yla her türlü gösteri yasaklandı.

Tam 51 yıl sonra, 1976’da DİSK’in öncülüğünde düzenlenen miting, Türkiye’de işçi bayramlarının yeniden kitlesel şekilde kutlanmasının önünü açtı.

1977: Kanlı 1 Mayıs

1 Mayıs 1977’de yüz binlerce işçi Taksim Meydanı’nda toplandı. Kimliği belirsiz kişilerin kalabalığın üzerine ateş açması sonucu 34 kişi hayatını kaybetti, 136 kişi yaralandı. Olayın failleri hiçbir zaman cezalandırılmadı. Bu tarih “Kanlı 1 Mayıs” olarak hafızalara kazındı.

1 Mayıs’ın anlamı ve önemi 

Bugün hâlâ dünya genelinde sermaye sınıfı, işçileri sömürmenin daha acımasız yollarını ararken; işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışması her zamankinden daha yaşamsal. Karşısında, kendi çıkarları için bütün ideolojik ayrılıklarını bir kenara bırakabilen organize bir güç varken; işçilerin de sendikalarda ve mücadeleci siyasi partilerde örgütlenerek haklarına sahip çıkması gerekiyor.

Haklarını savunmayan bir işçi sınıfı, kapitalizmin çarkları arasında ezilmeye mahkûm olacaktır. Ancak mücadele edenler için her zaman bir umut vardır. Çünkü bilinmelidir ki bu mücadele azmi, işçi sınıfının ruhunda, tarihinden gelen bir direnç olarak yaşamaktadır.

Yaşasın işçi sınıfı ve işçi sınıfının onurlu mücadelesi!