Yılın son günü, geriye dönüp baktığımızda ömrümüz boyunca unutamayacağımız, istinasız hepimizin -ne yazık ki acı bir şekilde- hayatımıza damga vuran bir yıl oldu. Birçoğumuz artık gitse diye baktık, öyle zorlandık ki bazen nefes almak bile imkansız hale geldi. Oysa biliyoruz ki bunun rakamlarla, yıllarla ilgisi yok. Dünya Sağlık Örgütü, birkaç gün önce bir şeyler yapılmazsa salgınların durmayacağını söyledi. Sorun bizdik yani, bizim yarattığımız sonra da taptığımız ekonomik yapı. Boşuna denmiyor, ‘kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser’ diye… Her şeyin, hatta yaşamın bile meta haline geldiği, alınıp satılır bir hal aldığı durumda ne bekliyorduk ki?

Yaptıklarımız, yapmadıklarımız, yapamadıklarımızla hepimizin katkısı ile oynanan bu vahşi oyunda, her birimiz kendimize göre bir rol üstlendik. Çok da haksızlık etmeyelim, kimimiz bu role uygun davranmadı; kendisinden bekleneni değil aklının, yüreğinin doğru dediğini yaptı. Sonuç: oyun dışına itilmek, yıllarca haksız yere bir yerler de tutulmak ya da yaşamdan koparılmak. Öyle kolay değildir size verilen tekstin dışına çıkmak, bedel ödemeyi göze almanız gerekir. Tıpkı kadınlar gibi…

Sayın Erkan Baş, 'Bu ülkenin ana muhalefet partisi kadınlardır’ derken, önemli bir gerçeği de ortaya koyuyor. Biz kadınlar her gün çifte sömürüye, tacize, tecavüze, öldürülmeye karşı mücadelemizi yükseltiyor, birbirimizin deneyimlerinden öğrenmeye devam ediyoruz. Yılın son günlerine de yine vahşi ölüm haberleriyle girdik. Bu köşede defalarca belirttiğim gibi, bu ülkede bir cins kıyımı var ve bu kıyım yasa uygulayıcılarının, hükümetin koruması altında devam ediyor.

Bir süre önce İçişleri Bakanı kameralar önünde kadın sığınma evleriyle ilgili açıklamalar yaparken, yaşadığı şaşkınlık yüzüne yansıdı. Sanırım ilk defa gördüğü rakamların vehametine kendi de inanamadı ki, ‘acaba yanlış mı okuyorum’ diye bir an durakladı. Oysa ülkenin ve üzerinde yaşayan vatandaşların güvenliğinden sorumlu olan bir bakanın, bu verilere hakim olması, en azından yayına çıkmadan önce ne okuyacağını bir incelemesi gerekmez miydi? Yoksa zaten bilgisi vardı da, ‘ya kim tutuşturdu bu kağıdı elime. Bizim vermemiz gereken rakamlar bunlar değildi’ diye mi geçirdi içinden? Meclis kürsüsünden ‘yapmayın beyler ayıp demeye benzemiyor’’ değil mi gerçekler! Ayıp değil sayın bakan, bütün bu yaşanalar sizlerin çıkardığı yasalara göre SUÇ! Ve sizler böyle şaşkınlıkla bakmaya, mahalle kahvesinde sıradan vatandaşın konuştuğu gibi ‘ayıp oluyor ama beyler’ demeye devam ettiğiniz sürece de devam edecek. Ha bu sizi çok etkiler mi, bunu da şahsınıza sormak lazım. Her gün 3 kadının öldürüldüğü bir ülkenin içişleri bakanı olmakla övünecekseniz o da size kalmış.

Biz yaşayalım diye onlar ölüyor!

Pandemi sürecinin kuşkusuz en büyük kahramanı sağlık çalışanlarıdır. Sağlık Bakanı’nın tüm çabalarına rağmen sağlık sistemini ayakta tutmak için canlarını ortaya koydular, koymaya da devam ediyorlar. Bugün hala yaşıyorsak, şüphesiz emekleri sayesinde… Ancak, hala söyledikleri tedbirlerin alınmayışı, sağlık çalışanlarını bitme noktasına getirdi. ‘Ülkenin çıkarları için’ aylarca gerçek verilerin saklanması, büyük fabrikların çalışmaya devam etmesi, Hisarcıklıoğlu istedi diye karantina süresinin kısaltılması, bulaş riskinin artmasına ve hastanelerin dolup taşmasına neden oldu. Öyle ki, kimi kronik rahatsızlığı olanlar korkudan hastaneye dahi gidemedi ve ne yazık ki hayatlarını kaybettiler. Bunun yanında her gün birkaç sağlık personelinin ölüm haberlerine rastlıyoruz. Ülkemiz boydan boya cenaze evine döndü, hergün bir yerden feryat yükseliyor. Yetkililer ise çok yüksekteler herhalde, bu feryatlar oralara ulaşmıyor.

Bu sene, benim de kendi adıma kaybettiğim bir dostumun acısı hala tazeliğini koruyor. Milli Eğitimin boş okullara haftada bir gün öğretmenleri toplama inadı ne yazık ki çok sevdiğim bir dostumu benden ve sevdiklerinden kopardı. Ve bu inat ölümlere hala rağmen devam ediyor.

Çok sayın güzel bakanlar, sahi bu ölümlerden kim sorumlu?

Son olarak Diyanet İşleri Başkanı ‘’beni sizden soracaklar’’ demiş. Sorsunlar efendim, cevabımız çok net.

Umarım 2020’yi aratmayan bir yılı kendi ellerimiz ve emeğimizle yaratabiliriz.